Mayıs 07, 2013

*Eğer Geliştirmek İstiyorsan, Aptalca ve Salakça Düşünmenin İçinde Ol!


Sevgili Murphy seni kimler üzdü?
Gel anlaşalım, zıtlaşmayalım, ortak bi karar alıp tatlıya bağlayalım? Hadi canısı, ömrümün yarısı ha?
Ya da boşversene Murphy sen işine bak nasılsa her şey olduğuna varacak!
Sen istesen de istemesen de!

Bir film izledim adı "Serendipity", hayatım değişmedi ama bir sürü soruyu, belki kaybettiğimiz umutları, arayıp durduğumuz aşkı, hala bir yerlerde iyi şeylerin bizim için döndüğünü hatırlattı, biz farkında olmasak da...

Her sabah neden yatağımızdan kalkıyoruz
Yaşananlar kader mi yoksa her şey tesadüfler zinciri mi
Ruh eşim var mı
Peki benim ruh eşim şu anda bi başkasının ruh eşi midir
Beni daha ne kadar bekletecektir
Benim kağıt param döne dolaşa onun cebine girmiş midir
Sahaftan aldığım kitaba değmiş midir elleri
Aynı asansörde zıt yönlere gitmiş miyizdir
En sevdiğimiz cafede sırt sırta kahve içmiş miyizdir
Hayat aktörler için kurulmuş ayrıntılı bir sahne mi
Oyunumuzu kendimiz mi yazıyoruz
Takıldığımız yerde kader mi diyoruz
Romeo mu Juliet mi
Zeki Müren de bizi görecek mi
Yanlış zamanda doğru insan mı çıkar
Yoksa her "zaman" ve her "insan" doğru mudur
Yanlış olan çıkıp gider, kendi yolunu bulur mudur
Kader ayırmayı, aşk da tesadüfleri mi sever

...


Keyifle,

Nisan 21, 2013

Olmaz Dersin Olur Ya



Masamda, bi türlü anneminki gibi yapmayı beceremediğim, olduramadığım mercimek çorbası,tatsız ve de yalnız.

Fonda Mehmet Erdem -Olur Ya çalıyor, içimde bi şişe şarabı devirme isteği..

Karşımda kocaman bir paket, doğumgünü hediyesi. Daha oturup kahve bile içme fırsatı oluşturamadığım tatlı insandan.

"KIRILABİLİR" yazısı.

Nasıl da değişiyor paketi tutma tarzım, aman kırılmasın telaşım.
Paketi hala açmadım, yazıya takıldı aklım ve aklımda acabalarım...
Kalplerimizin üzerine "KIRILABİLİR" mi yazmalıydık bu kadar can kırığı biriktirmemek için?

Daha sıkı, daha narin, daha dikkatli mi tutulurduk el üstünde? Yere düşüşler de, dibe vuruşlar da daha yumuşak zeminlere mi olurdu?

Karşımıza çıkan kalp kırık gelseydi bize, biz de itiraz edebilir miydik Zeus' a, hatalı gönül gönderdi diye?

Rüyaların bittiği yerde başlayan masallar var mıdır?
İnsanların uyanıkken de sevildiği masallar?
Prensin Prensese sevgisi rüyalarda mı kalır?
Masallara mı saklanır?

Ocak 09, 2013

Let It Snow Snow Snowwwwww!


Bu haftanın açılımı:

5.1.2013 Cumartesi
6.1.2013 Pazar
7.1.2013 Pazart---(oysa her şey normal başlamıştı, sendromu bile. Ama sonra mutlu haber:yarım gün iş, o yüzden adını bile tam yazmıyorum:))
8.1.2013 Cumartesi(tatil)
9.1.2013 Pazar(tatil)

devamını bekliyoruz:)

Karın yağmasının benim hayatıma etkisi budur!
Pek de iyi oldu
Çok da iyi oldu
Kışı sevmem için bi neden dogdu "kar tatili" :)

Sabah uyandığımda telefonumda bir sürü mesaj vardı. Dün akşam her zamanki haftaiçi saatimde uykuya geçtim ki sabah erkenden kalkıp işime gideyim...
6.30 da çalan alarm ile birlikte biriken tüm mesajları da gördüm, evet mutlu son!ama aslında bir başlangıç:) ohhh o tatil haberiyle birlikte yorganı üstüne çekip saat 10' a kadar uyumak" sen ne tadına doyulmaz bir hissin! diye düşünürken Tanrım iç sesimi duymuş olmalı ki, yürü ya kulum dedi, yarın da tatil oldu. Bu durumda Tanrı'nın vermek istediği mesaj nedir?
a. Keyif ya kulum
b. Kışı sevmen için nedenler var kulum
c. Yaz tatilindeyim, bir süre yokum( töbe haşa dinimiz amin:))
d. Hepsi

:)
Oh sabah mis gibi kalktım. Her Adanalı gibi ağzım kulaklarımda, pamuk pamuk yağan karı uzun uzun izledim kahvaltımı yaparken, açık pencereden.
Ocak ayı sonunda yapacağım Barcelona tatilim için vize başvurumu yaptım, tatil vesilesiyle başka bir tatile kapı açtım. Uzun zamandır görmediğim birini gördüm ki iyi geldi. Yani umarım iyi gelmiştir, pek anlatılacak ya da anlaşılacak bir durum değil:)

Ay kar, ne tatlı, ne güzel, ne aheste yağdın sen.
Evime geldim. Yarının tatil olmasının verdiği muhteşem bir his var içimde. Hayır, işimi de çok seviyorum, o ayrı. Karı da seviyorum, hobi gibi seviyorum, işim gücüm yoksa seviyorum, boş zamanlarımda seviyorum:)

Kışın en tatlı hal; evde olmak. 'Kahve içilesi, film izlenesi mevsim', hoş geldin canım" diye içimden konuştum kış ile. Filmimi açtım "Truman Show", keyfime baktım, filme bayıldımmmm.

98 yapımı bu kadar iyi filmi ben nasıl kaçırmışım bir türlü anlamadım.
Ama doğru zamanda doğru karardı bugün, bu filmi izlemek için:)

Ama siz ertelemeyin Canlar, oturun izleyin. Jim Carrey başrolde ve film için şöyle bir açıklama var internet sitesinde: "Truman Burbank, kartpostalları aratmayacak güzellikte bir adada yaşamaktadır. Bir işi, evi ve çok sevdiği karısı vardır. Ancak Truman dışında herkes tüm bunların düzmece olduğunu bilmektedir. Truman’ın yaşamı gerçek zannettiği bu stüdyolarda tam otuz yıldır, 24 saat boyunca canlı olarak bütün dünyaya yayınlanmaktadır. Truman bundan hiç şüphelenmemiştir, ta ki öldü zannettiği babasını bir gün caddeden geçen figüranlar arasında görünceye kadar? Alacakaranlık Kuşağı adlı kült televizyon dizisinin bir bölümünden esinlenerek yaratılan Truman Show, Batı dünyasında on yıllardır süregelen toplumsal eleştirilere bir örnek olarak yerini alıyor"

Tanrı kavramı bence çok başarılı bir şekilde ele alınmış, bi kez daha söylüyorum, mutlaka izleyin.

Günün Şarkısı: tık!

Keyifle,
LittleMissSunshine

Ocak 06, 2013

Keep Calm and SHINE On!


Bu sene en çok şükretmeyi öğrendim;
Sahip olduklarım için
Gülebildiklerim için
Birlikte güldüklerim için
Haykırarak ağlayabilecek kadar cesur olduğum için
Sağlığım, ailem, arkadaşlarım için
Şansım için
Dilediğim bir çok şey gerçekleştiği için.

Bu sene en çok ders almayı öğrendim,
Gelene getirdikleri, gidene kendiyle götürdükleri için teşekkür etmem gerektiğini öğrendim.
Herkesin ve yaşanan her şeyin bir nedeni, anlamı olduğunu öğrendim.
İsteklerimiz hiç bitmiyor ama neleri istemediğimi öğrendim.
Kolay kolay ödün vermemem gerektiğini ama yanımda olabilmeyi bilene hiç düşünmeden ödüller vermem gerektiğini öğrendim.

Yeni bir yıla nasıl girersen gerçekten de öyle mi devam ediyor yoksa bu kendini gerçekleştiren bir kehanet mi bilemiyorum.
2012 benim için tam bir değişim yılıydı, bedenen ve zihnen. Belime kadar saçlarım ve 10 kg fazlam vardı; şimdi kulak mememde kestirdiğim saçlarımın ve fazlasıyla verdiğim 15 kg'ın hafifliği var üzerimde.
İşimi değiştirdim ve olmam gereken yerde olduğumu farkettim nihayetinde. Odamın rengini, stilini değiştirdim. Boyasını badanasını, tamiratını, eşyaların kurulumunu bir başıma yaptım, usta oldum. Yeni güzel yemekler yapmayı öğrendim, şef oldum. Oldum ben, ben oldum:)
Daha bencil oldum. Önce ben mutlu olmalıyım, buna karar verdim. Yoksa ne kendime ne başkasına yararım var. Güldürebilmek için önce ben gülmeliydim. Kendi hayatımda herkes ve her şey benim verdiğim değer kadar değerleniyordu, herkesi ve her şeyi sıraya koymayı öğrendim.

2012 bende bir çok değişime neden olduysa da, yeni yılın ilk sabahında haykırarak ağladığım ve neredeyse tüm sene de gözleri buğulu güzel olarak dolaştığım bir yıl oldu. Belki de ondan bu kadar güçlenmişimdir. Ama yine de çok güzel "an"lar ve anılar biriktirdim.

Sütlü kahvem, nutellalı kızarmış ekmeğim, soğuk hava, yanımda British Lord'um(Mr. BL):)
Yılın son günü tanıştığım bu adam sanki sadece ve sadece yıla güzel girmem için dahil oldu hayatıma taaaa Londra'dan ve sonra olması gerektiği yere gitti.
O kadar öylesine,
O kadar tesadüfen geldi.
Gelmiş.
Aradan zaman geçmiş de, sanki doğru zamanda doğru yerde olmayı becermiş.
Ve aslında yeni tanışıyorum sandığım adamla aslında neredeyse 8 ay önce tanışmışım, o zamanlar gözlerim hiç kimseyi ve hiçbir şeyi göremeyecek kadar bir başkasına aşıkmışım. Fonda o adam varmış da ben onu karanlıkta bırakmışım.

Bir varmış, sonra yok olmuş, lordofthelawyer' ım kaybolmuş, arada aşkını ilan eden ama hislerine sahip çıkmayı bilemeyenler olmuş. Ama işte bu adam(Mr. BL:=)) sadece beni mutlu bir yıla hazırlamak için yeniden hayatıma doğmuş. Sadece anlar, sadece günler için. Sadece uzun uzun ve katıla katıla gözlerimden yaş gelinceye gülmek için, muhteşem uyanışlar için. Bana "her zaman daha iyisi vardır" ı hatırlatmak için. Kendimi yeniden keşfetmem için.

Velhasıl Canlar 2013' te,
Değişin, değiştirin
Olun, oluşturun
Kaybedin, kazanın
Gidene yol verin
Gelene gülümseyin
Şükredin
Yeri gelince boşverin

Bu seneki favori grubum The Roots' u dinleyin:tık!

Bu seneki favori dileğim: Ms.DJ olmak:)Yeterince dans ettim, biraz da dans ettirmem lazım:)
Keyifle,
LittleMissSunshine






Ekim 21, 2012

There's a limit to your love!

Acı çekiyorsun, gözlerini açamayacak kadar ağlıyorsun, gözünü onla kapatıp onla açıyorsun. Onun hayaliyle ve hep en tatlı haliyle.

Bir varmış sonra yok olmuş.
Sanki bir mısra daha söylense düzeliveririrmiş her şey.




Yok arkadaşım!
Sus!
Şimdiye kadar doğru düzgün hayal bile kuramadıysa karşındaki, şimdi mısralara sığınıp saklanmasını bekleme.
Hayal gücünü kullanmasını beklerken adamın, benim hayal gücü'me gitti her şey.

Sonra bir sabah uyanıyorsun, önce "O" değil; o gün ne giyeceğin düşüyor aklına
Önceliklerin değişiyor sabah uyanışlarında.
Romantizmden realizme hızlı bir geçiş yapıyorsun arada geri sekmeler olsa da.





Fakattttttt gel gör ki falıma bakıp da;
"Çok güzelsin, çıtırsın, işindesin gücündesin, annenin el bebeği ortamın gözbebeğisin aşkım. Kısmetin bol, balığın çok, günlerin aydınlık. Gün gelir devran döner ama seni kaybedenler kapına kadar gelir de kapından döner hayatım. Bak bak bak, gördün mü o uzun boylu güzel vücutlu yakışıklıyı? Ha! Hadi yine iyisin kaptın yepisyeni yakışıklı bebeyi! Önlerinde dizler çökecek de Alaaddin'in sihirli lambasından çıkan cin gibi, dileklerin de oluverecek, istediğini dilemek de sana düşücek. Gül aşkım, gül canım, gül güzel yüzlüm, ahu gözlüm Rosalinda'm. Her şey çok güzel olacak" diyen teyze kadar yeterli olmamıştı hiçbir teselli:) Tüm aşkımlar, canımlar, bitanemler bu teyzeninki kadar sıradan ve eskide kaldı. Evet hoşuma da giderdi. Gitti ardından da bitti.

Şimdi geride neyi/kimi istediğini, istemediğini de bilen yepyeni bir ben
Kışa girerkenki yaz hayallerim
Alınacaklar listem(Soğuk, karanlık mevsimi ya da romantik geceleri aydınlatacak bir köşe lambası, daha iyi film izlemek için ses sistemi, duvarlarıma yağlı boyalar)
Boyum kadar okunacak kitaplar,
Boyumu aşan yapılacaklar, tutkuyla yaşanacak aşklar listem
Yeniden boyamak istediğim duvarlarım
ve
Roma ve Barcelona kaçamaklarım için doludizgin heyecanım var!


Keyifle Canlar



Ekim 16, 2012

Veda

Uykularım kaçıyor. Sırf takvimlerden bir gün daha geçsin ve her gün seni biraz daha geride bırakabileyim diye, unutmak için her şeyi erkenden uyumaya çalışıyorum. Unutmak için uyumaya çalışıyorum ama unutuncaya kadar da uyuyamıyorum.

Aklımda bir adam var ve bir de karşımda. Aslında ikisi de aynı. Aslında ikisi de farklı.
Öyle bir ruhu var ki aklımdaki adamın, O' na aşık oluyordum.
Ya da oldun sanıyordum. Sonra bi bakmışım, aklımda, birlikte hayal kurabildiğim adamla karşımda duran ve aklımdakiyle aynı sandığın adam aynı değil.
Değilmiş.
Yunan Heykeli'm diye sevdiğin adam
Taştan bir harabeymiş.

"Aşık olmakmış!" sanki uzun uzun yaşamadan, hayatımın sonuna gelmeden bunun cevabını verilmezmiş. Geriye dönüp bakınca kim unutulmaz olmuş?
Ya da kim iz bırakabilmiş?
***


Benim kendi izlerim var, kimsenin bırakmasına izin vermediğim kendi kendime, kendimde bıraktığım.
Yarım kalan sevgiler, aşklar, uykular.
Şiş gözler ve nasıl bu kadar çok gelebildiğini anlayamadığım gözyaşlarım. Her bir kanaldan çifter, üçer, beşer yaş dökülüyor sanki.
Göz yaşı demek o kadar narin kalıyor ki, bunlara ancak göz şelalesi dersem daha anlaşılır olur sanki.
Minik bir tüp alıp onun içine doldurasım var her bir damlayı, sonra anılar kutusuna saklarım onu da.
İnsan yaşadıklarından çok yaşayamadıklarına ağlıyor bence
Kurduğu hayallere ya da kurmayı beceremediklerine.
Düşünsene bazen hayalini bile kuramayacak kadar kapana kısılmışız.
Bu çok acımasız.
***

Ah ettim mi sana?
İnan dilimle değil hiç
Ama kalbimle en çok
İçten içe
Sessizce
Ağlamak ve Ahlamak karışıyor belki de.


***
Gözlerimi kapattım.
Gözlerimden çeneme, çenemden boynuma, boynumdan kalbime akarken yaşlar, ben vedalaştım seninle, içten içe.
Ama yalnızdım, sen yoktun.
Gözlerimi kapattım ve yakınlaştım sana
Sarıldım önce sıkıca
Kokladım
Kokladım
En çok çenen ile omzun arasındaki kısa mesafe uzun gelirdi bana
Kafamı yaslayınca
Koklamak hiç bitmezdi
Bitmesindi.
Sonra
Gözlerimi kapadım.
Sanki aramızda bir göbek bağı vardı, senden uzaklaşmamı engelleyen.
En güvendiğim adamı çağırdım zihnimde
Beni hiç kırmamıştı, çok güzel severdi beni babam.
Babam geldi ve kesti kordonu
Özgürleştirdi seni, beni, bizi
Ve gitti.
Ve kalbimden göbeğime inen o kordon ayırdı bizi.
Kalman için hiç bi neden yoktu.
Bana verebileceğin her şeyi verdin
Daha fazlan yoktu.
Sonra içimdeki küçük kızın elini tuttum çıkardım dışarıya
içli içli ağladığı yeterdi ruhumda
Renkli balonlar verdi sana
Uçup gitmen için
Gitmene izin verdim bu kez
Özgür olmadan anlayamayacaktık neye sahip olduğumuzu.
3 yaşındaydı içimdeki küçük kız
İnatçı, özgür, tutkulu, hırçın.
Hani küçükken annemiz kızsa bile yine anne diye ağlarız ya
Tıpkı onun tutkusu, korkusu, sevgisi gibiydi.
Hiç bitmez sandım.
Senden kaçarken bile sana saklandım.
Sonra kaybolduk sanırım.
En azından o balonlarla uçup kayboldun sen.
Ben küçük kızın elinden tuttum
Uykusu vardı ve belli ki yorulmuştu oyundan
Enkaza rağmen oyunun tadını çıkarırım sanmış
Sevdicek de yanında olmayınca
Tek başına da olmamış

Uykusu vardı küçük kızın
Savaştan çıkmışcasına yorgun
Ormana gittik, sessiz sakin kalmak için ve hala zihnimdeydik.
Pamuklara sarıp sarmaladım
Düzelecek kızım, dedim
Bir öpücük kondurdum yanağına
Uyu, dedim
Uyanınca her şey geçecek.
***

Hoşça kalabilseydik birlikte keşke
Artık her neyse
Hoşçakal.

***
Bir başlangıç
Bir bitiş
İçten bir veda
Elveda
Bir "can kırıkları öyküsü" dinlediniz.





Ağustos 20, 2012

Hayata kısa bir mola mı?


Sanırım yaşamak için acelem ya da durağanlığa alerjim var. Çok ciddiyim! Hani ayaklarımı uzatayım da tüm gün film izleyeyim, güzel evime erkenden gideyim nidalarını çok nadir, onu da da kışın üşütümekten nefret eden benden duyabilirisiniz. Ha yazın da üşümekten hoşlanmam o ayrı, tabii tatlı tatlı esintileri saymazsak:)

Hal böyle olunca canlar, ajandam elimden düşme; hep gidecek yerlerim, yapılacak planlarım, içilecek kokteyllerim, tadılacak yemeklerim, tanınacak sokaklarım olur. Evet, yoruluyorum zaman zaman lakin tatlı tatlı yatıyorum gün bitiminde. Tekrar aynı ana, saate, güne ve de yaşa dönemeyecek olmanın telaşı sanırım bendeki.

Hayata acelem var! Ama bu sürekli koşturmak, yorulmak, nefes alamamak değil.
Her anında daha güzel daha mutlu nefes almak
İyi ki demek
Şükretmek
Teşekkür etmek bence
Bence.

Son zamanlarda sevgilimden en sık duyduğum ve beni içten içe sıkıştıran cümle: Yetişemiyorum sana. Yetmiyor sana. Bi' dur bi' dinlen. Ayaklarını uzat da bi' film izle...

İlk zamanlar üzse de bu duyduklarım sonra biraz durakladım sanki, mutsuz oluyorum durunca.
E ama durağan şeylere alerjim var dedim ya oğlum!
Sen dursan, sen de kaybolursun.
Ben de kaybolurum.
Birbirimizden ayrı ayrı kaybolmaktansa, birlikte istediğimiz anlarda, sokaklarda, başka diyarlarda kaybolsak ya!
İş yerlerimize, ofislerimize, sorumluluklarımıza döndüğümüzde çok ciddi olmuyor mu her şey? Gün içinde bilmem kaç dava, adliyede koştururken sen ve bilmem kaç kişinin sıkıntısını sorununu çözmeye çalışırken ben, zaten yeterince birbirinin aynısı değil mi günler?

Keşke tekrar 24 olabileceğimin, hep sağlıklı olabileceğimin, enerjimin hep böyle yüksek kalabileceğimin, muhteşem yemekler, tatlılar yedikten sonra hala zayıf kalabileceğimin garantisini verebilecek olsaydın. Belki o zaman verebilirdim kısa bir mola.

Hep aşık, hep genç kalmak; yaşadıkça yaşlanmak istiyorum, yıllar geçtikçe değil.
Yüzümde belirecek her çizginin hikayesi olsun istiyorum.

Sen değil; yaşamak yetmiyor bana...

Bilirsin her şeye rağmen severim ben yalnız gezmeyi de, keşfetmeyi de kendime yetmeyi de...

Ama yok demem bu süreçte yanımda olma isteğine de...

Keyifle,




Ağustos 18, 2012

KaraBATAK Kahvesi

TGIF ile başladığınız son iş gününün en güzeli, akşamında dostlarla buluşup biraz sohbet edip gündemimizdeki olayları kritize etmekle, biraz dedikodu biraz da aşk yapmakla geçer, belki güzel bir kahve, modunuza göre bira ya da bir kadeh şarap sohbetinize tat katar. Yaz aylarının en serin alternatiflerinden biri de şöyle biraz ekşili ve naneli "ev yapımı limonata"lardır. Ha bir de güzel, saklı, yeni bir mekan keşfetmişseniz, o haftayı tatlı bir uykuyla gönül rahatlığıyla bitirmemeniz için hiçbir neden yoktur.

Yoktu.



Öznur'un (hani süper yakalar hazırlayan arkadaşım-) daveti ve yeni bir mekanı keşfedecek olmanın heyecanı ile Karaköy'ün ara sokaklarındaki "Karabatak Kahvesi"ne doğru yürümeye başladım. Mekan, konsept ve düzen itibariyle hemen ilgimi çekti, dolu olan birkaç masa vardı ve herkes kendi halinde takılmaktaydı. Garson hatun menüyü bin zahmet masamıza getirdi, ne bir hoşgeldiniz ne merhaba ne de tatlı bir gülümseme vardı. Mekan hoşuma gittiği için ilk etapta bu karşılama(ma)ya çok da takılmadım. Menüyü incelerken sayfanın altındaki not dikkatimi çekti: 'Herhangi birine herhangi bir sebepten dolayı servis vermeme hakkımız saklıdır.' E hani Karaköy burası dedim, belli olmaz kimlerin geleceği ve biraz da hoşuma gitti, nihayetinde sırf para kazanacağım diye herkesi de buyur etmiyor diye düşündüm, güzel mekanda esen soğuk rüzgarlara karşı. Velhasıl karnım toktu ve iş sonrası erken kapatmak istediğim bir cuma günü için buzzzz gibi ev yapımı! limonata çok cazip gelmişti. Bu ibareye biraz takığım: "ev yapımı limonata". Öğrencilik zamanında da çok çok iyi mekanlarda çalışmışlığım var, benden size tavsiye; neresi olursa olsun, sahibi, işletmecisi kim olursa olsun mutfakla nelerin döndüğünü asla ve asla tahmin edemezsiniz. Ev yapımı limonata mı?? Bak tatlım marketten 1 kutu x marka limonatayı alıyorsun, evet hazır limonata! Buz ile doldurduğun bardağın içine döküyorsun, içine biraz nane, birkaç dilim mevsim meyveleri atıyorsun, bardağın kenarına bir yuvarlak dilim limon takıyorsun, ev yapımı! limonatanı zarif müşterilerine bi güzel yediriyorsun. Ha bir de sanmayın ki 3-5 lira oluyor az önce marketten 1.35 liraya aldığınız hazır limonatanın ücreti; minimum 8, maximumda üst sınır yok sanırım. Olmadı mı, yemedi mi? O zaman tatlım, az önceki buzlu bardağın içine 1 tane de limon sık, hani limon tanecikleri biraz daha gerçeklik katsın sunumuna, ha geri kalan kısmı yine hazır limonatayla doldurup gerekli süslemeleri yaptın mı 20 liraya bile satarsın yurdumun check-in yapmaya meraklı ama içtiğini yediğini sorgulamayan, üstüne üstlük aldığı düşük hizmete rağmen tip boxı da boş bırakmak istemeyen müşterisine.



Konunun biraz dışına çıktım evet, sinirlendim çünkü.
Çünkü ilk kez gittiğim, aslında tekrar tekrar gitmeyi planladığım, yaptığım planı da bana bozduran, onca güzel şeye rağmen çalışanların ve yetkisiz yetkilinin tavırlarından inanılmaz rahatsız oldum(k).

Nasıl mı?

Evet, limonata sipariş ettim, inanmak istedim onun ev yapımı olduğuna, çünkü menüde öyle yazıyordu. Limonatam geldi tam da az önce tasvir ettiğim şekilde. O hafif ekşi tadı yuvarlamak istedim ağzımda, içerken ferahlayıp mutlu olmak istedim.
ama ı-ıh olmadı aksine ultra ultra yapay şeker tadı yaktı boğazımı sadece bir yudum aldım ve garsona, bunun ev yapımı limonata olmadığını, tadından çok net bi şekilde anlaşıldığını dolayısıyla siparişimi iptal etmelerini ve az şekerli bir türk kahvesi getirmelerini rica ettim. Hiçbir şey söylemeden ve bizi karşıladığı suratsız suratıyla limonatayı aldı ve sonrasında kahve geldi. Güzel güzel sohbet etmeye devam ettik kısa bir kritik sonrasında. Evet menüde ev yapımı limonata yazıyordu ama değildi, bu düpedüz dolandırıcılığa bile girerdi. Aldırmadık, çok çok bir sonraki gelişimde neyi içmeyeceğimi biliyordum. Saat biraz ilerleyince hesabı ödemek üzere kasaya yöneldik, kasiyer hatun bizi karşıladı ve ne yaptı dersiniz?
"Merhabalar, umarım beğenmişsinizdir mekanımızı ve menümüzü. Ev yapımı limonatamız hoşunuza gitmedi sanırım, öneriniz var mı iyileştirme adına belki şeker oranını ? Ya da bir sonraki gelişinizde size daha iyisini ikram etmek isteriz."


TABİİ Kİ ASLA BÖYLE BİR ŞEY OLMADI!


Kasaya gittik ve suratsız suratlı bir başka kadın bizi karşıladı, hesabı önümüze itti ve evet içmediğim limonata da hesabımıza dahildi! Şimdi burada önemle belirtmek istediğim nokta asla ve asla limonatanın fiyatı vs değil çünkü biliyoruz ki gittiğimiz bir çok mekanda yediğimiz içtiğimizin değerine değil, ortama ve hizmete ödeme yapıyoruz. Burada dikkatinizi çekmek istediğim konu çalışanların ukala tavırları asık suratları ve "hesaba yazdığımız hiçbir şeyi silemiyoruz, limonatayı beğenmediyseniz bu sizin sorununuz bizim limonatamız gayet güzel, ilk kez siz beğenmediniz hem de içtiniz ( e zaten bir kere içip tadına bakmadan ben bunu beğenmedim deseydim daha absürd olmaz mıydı?!!), biz kahvelerimizde iddialıyız, kahvemizi beğenmeseydiniz değiştirirdik yenisini yaptırırdık ama limonatayı begenmediyseniz bununla ilgili yapacağımız bir şey yok ödemeyi almak zorundayız, almama gibi bir yetkimiz yok(ha bu son yetkimiz yok kısmını mekanın yetkilisi söylüyor!)."

E be aklı, zihni kıt yurdum görgüsüz cahili, neden-sonuç ilişkisiz yetkilisi, madem kahvende iddialısın o zaman yaptığın kahvenin arkasında dur da, onu değiştirmeme yetkini kullan. Ne demek hem kahvede iddialıyız biz hem de kahveyi beğenmezseniz değiştiririz demek?? Zaten standart kahvenizi ölçüp biçip hazırlamıyor musunuz? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Her türlü çelişkilisin bebeğim ve kesinlikle "haftanın out"usun. Ha bir de bu olaylar olup biterken kahvenin tüm çalışanlarının etrafımızı sarması cabası!

Sonuç olarak, almadığımız hizmetin de ödemesini yaptık, mutsuz bir şekilde mekandan ayrıldık.
Evet güzel mekan ama umrumuzda mı?
Bir daha o mekana gelmem mümkün mü?
Sence ben bu olayı burda yazmakla yetinir miyim?
Koskocaman bir hayır!
Hizmeti ve kalitesi adında saklı mekan oldu benim için "KaraBATAK".

Konuya dair gelişmelerden haberdar edeceğim Canlar.
Mekanla ilgili ekşi yorumları burada:tık!

Keyifle ve lezzetle kalın.

Haziran 27, 2012

Trambolimbolimlim

Yaz gelince gazete ve dergilerin seyahat eklerinin sayfalarını oldum olası binbir hayal kurarak çevirdim. Şimdiye kadar hep şöyle olmadı mı; öğrenciydik, paramız yoktu doğru zamanda; çalışır olduğımızda da zamanımız...Tüm kış heyecanla beklediğim yaz, tatil planları, ufak kaçamaklar, doyulmaz mutluluklar 2 güne sığdırıldı. Lordofthesoldiers' ım askerden geldi, işini rayına oturttu, Lordofthelawyers oldu:) Onun iş görüşmeleri, benim yeni iş sözleşmelerim, değişen ev arkadaşlarının telaşı, anne-baba ziyaretlerine gidilecek zaman diliminin ayarlanmaya çalışılması, anne kokusu, baba ocağı, yan sekmelerde açılan tatil planları ve bu planları da sevgiliyle, arkadaşlarka aynı uygun zamana denk getirebilmek... Ne kadar uzun uzadıya planlayıp ince hesaplar yapsak da olduramadık. Sonra her şey bir anda gelişti. Aslında biranda gelişmedi ben bir anda karar verdim. Arkadaşlarım araba kiraladılar, Bodrum' a gideceklerdi, ben yoğundum, o tarihte uluslararası bir toplantı vardı, toplantıda olmam ve programı organize etmem şarttı, şartTI. Tepem attı, öyle ince hesaplarla olmayacaktı. Geliyorum dedim, ben de geliyorum Bodrum'a. -Alo, tatlım bavulunu hazırla yarın Bodrum' a gidiyoruz. Evet, sen gelmesen de gidicem ama gel :) Sezen' den Müslüm' e, Tarkan' dan İbo' ya, Zeki Müren' e, İsmail YK ' ya, Candan Erçetin' e, MFÖ' ye kadar uzanan çok sesli koromuzla Bodrum' a geldik, kendimizi Bitez' deki Sarnıç Beach Club' ın serin sularına bıraktık. Denizin ortasına çocuklar için konulan tramnolinden çocukları kovduk, taklalar attık, yarışlar yaptık, puflarda yattık, havadan, sudan, mekandan, çok da memnun kaldık. Merak edenler için adres burada: http://www.cafesarnic.com/ Giderseniz Yılmaz Bey var orada, Yılmaz Güney:) Adı hakikaten bu, selamlar iletin 13 kişilik tatil ekibimizden, oldukça yardımcı olacaktır. Bu arada müzikler, kahvaltılar ve Frozenlar çok çok başarılı. Cumartesi akşamı marinanın karşısında ihtişamli ve kocaman avizesiyle ünlü FINK' e gittik. Aslında her şey güzel başlamıştı ancak çıkıp da eğlenemediğim zamanın Bodrum gecesinde beni,hatta bizi bulacağını ummazdım. Mekana şuursuzca insan almaya devam ettiler, dolu olmasına aldırmadılar, neticede dans etmek değil ayakta durmak bile zor oldu. Garsonlar, müşteri kaçırmamak için adım başına masa attılar, o kadar ki kafama bir şey düşmesin değmesin diye sevdicek koruyup kolladı beni. Daha fazla dayanamadık kendimizi dışarı attık, başka mekanlara baktık, marinada dolandık, sabaha doğru kendimizi odalarımıza zor attık. Dönüş yolumuz da bir o kadar eğlenceli belli bir saatten sonra da uyku modunda geçti. Sabah 05.30 da İstanbuldaydık, saat 9.00 da da iş yerinde. Sözün Özü: Eğer fırsat çıkarsa karşınıza 2 hafta da 2 gün de olsa arasıra basıverin pause tuşunuza:) Bu da favorim son zamanlarda tık buraya Keyifle...

Mart 29, 2012

Haftanın Günleri ve daha fazlası: Bu da Avrupai Bakış Açısı-2


" Hıristiyan, Musevi, İslam takvimlerinde hatta İran ve Çin takvimlerinde bir haftanın yedi günden oluşuyor olmasına rağmen neden böyle olduğuna dair kesin bir bilgimiz yoktur. Haftanın geçmişi ile ilgili, otoritelerin her birinin tartışılmaz gerçeklermiş gibi sundukları faklı kurgular vardır. Gerçekte ise haftanın neden yedi gün olduğuna dair sahip olduğumuz en kesin bilgi, kesin bir bilgimizin olmadığıdır.
Bu konudaki en yaygın açıklama, 7 günden oluşan haftanın, Roma İmparatorluğu'nda imparatorluk takviminde kullanıldığı ve tarihsel sebeplerle Hıristiyan kilisesi tarafından benimsenip geliştirildiğidir. İngiltere Krallığı bu sistemi kullanmış ve dünya geneline yayılmasını sağlamıştır.
İncil'in ilk sayfasında, Tanrı'nın dünyayı altı günde yarattığı ve yedinci günde dinlendiği yazılıdır. Bu yedinci gün, Pazartesi, Yahudi inancında Sabbath'dır.
Bazı kaynaklarda ise yedi günlük haftanın doğum yeri olarak anılan yerlerden bazıları Babil ve İran'dır. Hafta, Hıristiyanlık'tan önce de Roma İmparatorluğu'nda biliniyordu.
Haftanın yedi günden oluşmasının sebebi olarak geometrik bir açıklama vardır. Yedi adet teneke kutuyu, bir tanesi ortaya gelecek biçimde bir lastik bantla birbirine bağlarsanız bir düzgün altıgen elde edersiniz. Üçten fazla herhangi başka bir sayıda dairesel cisimler için bu biçimde elde edilen şekil sabit olmayacaktır. Antik çağlardaki çadır kütükleri, yakılacak odun öbekleri ya da başka dairesel nesneler zamanla yedi sayının gizemli bir hal almasını sağlamış olabilir.
Haftanın yedi gün olmasına ilişkin bir başka tutarlı açıklama ise antik çağlarda bilinen yedi "gezegen"dir: Güneş, Ay, Mars, Merkür, Jüpiter, Venüs ve Satürn. Ancak, yedi günlük periyot, ay veya güneş döngüsüyle eşleşiyor görünmemektedir. Bir güneş yılı, beş günlük haftalara daha uygun bir biçimde bölünebilirdi. Beş ya da altı günlük hafta uzunluklarından oluşan bir sistem, 6x5=30 olduğu için, 29,53 gün uzunluğundaki bir sinodik aya (ay ayına) şimdiki sistemden daha uygun olabilirdi. Bir ay devresinin uzunluğunun (29,53/4= 7,3825) yaklaşık değeri olduğu için hafta yedi günden oluşuyor olabilir.

Günlerin isimlerinin anlamı
Ayların isimleri pek çok dilde benzerlik gösterirken, gün isimleri değişik dillerde birbirinden oldukça farklıdır. Yahudiler, Sabbath dışındaki günleri sadece numaralandırırlar.

Portekizce ve Rusça'da gün isimleri
Türkçe Portekizce Rusça Rusça günlerin anlamı
Pazartesi segunda-feira ponedelnik After "do-nothing"
Salı terça-feira vtornik İkinci
Çarşamba quarta-feira sreda Ortadaki
Perşembe quinta-feira chetverg Dördüncü
Cuma sexta-feira pyatnitsa Beşinci
Cumartesi sabado subbota Sabbath
Pazar domingo voskresenye Diriliş

Pek çok Latin kökenli dilde günlerin isimleri antik dönemde bilinen yedi "gezegen" ile çakışır.

Fransızca ve İngilizce günler
İngilizce Fransızca "Gezegen"

Monday lundi Ay- Moon
Tuesday mardi Mars
Wednesday mercredi Merkür
Thursday jeudi Jüpiter
Friday vendredi Venüs
Saturday samedi Satürn
Sunday dimanche Güneş -Sun


Fransızca'da dizgi Pazar gününde kırılıyor, ancak Latince'de Pazar dies solis (Güneş Günü) olarak adlandırılır. Pek çok Asya dilinde de (örneğin Hintçe, Japonca ve Korece) günlerin isimleriyle gezegenlerin isimleri benzerlik gösterir.
İngilizce'de bugün hâlâ Cumartesi, Pazar ve Pazartesi (Saturday, Sunday ve Monday) günleri isimlerini gezegenlerden alır. Geriye kalan dört gün ise isimlerini, adları gezegenlere verilen Roma tanrıları yerine Anglo-Sakson veya Kuzey Avrupalı tanrılardan almıştır. Tuesday, Wednesday, Thursday ve Friday isimlerini sırasıyla, Tiw, Wodan, Thor, Freya'dan almıştır.
Gezegenlerin isimleri günlere verilirken şu sıra izlenmiştir: Ay, Mars, Merkür, Jüpiter, Venüs, Satürn, Güneş. Peki, bu sıranın önemi nedir? Bu konuya ilişkin teorilerden biri şöyledir: Gezegenler dünyadan yaklaşık uzaklıklarına ya da dünya etrafında dönme periyotlarına göre sıralanırsa diziliş, Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter, Satürn biçiminde olacaktır. Bu dizilişte sondan başa gezegenler günün saatlerine denk gelecek biçimde yazıldığında
1=Satürn, 2=Jüpiter, 3=Mars, 4=Güneş, 5=Venüs, 6=Merkür, 7=Ay, 8=Satürn, 9=Jüpiter, ..., 23=Jüpiter, 24=Mars
elde edilir. Yeni Gün, bir öncekinin bittiği yerden başlar ve
1=Güneş, 2=Venüs, ..., 23=Venüs, 24=Merkür
ve bir sonraki gün de
1=Ay, 2=Satürn, ...
biçiminde sıralanacaktır."

* Yazı alıntıdır.

Keyifle...

" روز در هفته" Günlerin Etimolojisi Yazı Dizisi-1

"Bugünkü takvim dilimizdeki haftanın günlerini etimolojik açıdan incelediğimizde, genellikle Farisi ve Arabi kökenli olduğu bir gerçektir. Değil haftanın günleri, “Hafta” sözcüğü bile farsça asıllıdır. Halen kullanmakta olduğumuz hafta sözcüğü farsça “haft” (yedi) rakamından türetilmiştir. Bunun sebebi ise, haftanın yedi günden oluşmasıdır. Farisîlerde (iran) “Cumartesi günü”, günlerin merkez noktası olarak belirlenmiştir. Onlarda “Şenbih”, “Cumartesi” demek olup, takip eden diğer günler, “Cumartesi” üzerine bina edilmiştir. Yani haftanın günleri, cumartesi biri, cumartesi ikisi…. Üçü, dördü, beşi , altısı şeklinde isimlendirilmiştir.Farsça rakamlar “yek, du, se, çehar, penç, şeş...” diye başlayıp devam etmektedir. Haftanın günleri de, Farisi lügatinde “Cumartesi (Şenbih)’ den başlamak üzere,”Yek şenbih, du şenbih, se şenbih, çehar şenbih, penç şenbih, şeş şenbih” olarak adlandırılmıştır.
Aynı metod Arap lügatinde de kullanılmak suretiyle, haftanın günlerine kendi kültürlerince isim verilmeye çalışılmıştır. Araplarca “Cumartesi” (yevm-üs- sebt) günü dinlenme günü olarak addedilmiş “Sebt, Arapçada uyku ve rahatlık demektir” ve sonraki günlere “bir” sayısından başlamak suretiyle isim verilmiştir. Arap lügatindeki sayılar “Vahid (Ehad), isna (isneyn), selase, erba, hamse…” diye devam etmektedir. Arapçada yedi rakamına “Seb’atun” denildiğinden, haftanın da yedi günden oluşmasına bağlı olarak bu kelimenin çoğul şekliyle “üsbu’un/esabiun” denilmektedir. Yani haftanın yedi günü demektir. Arap lügatinde haftanın günleri; Yevm-ül Ehad= ilk gün (Pazar), Yevm-ül isneyn= ikinci gün (Pazartesi), Yevm-üs sülesâi= üçüncü gün (Salı), Yevm-ül erbiau= dördüncü gün (Çarşamba), Yevm-ül hamis= beşinci gün (Perşembe) diye bilinir. Sadece “Cuma günü”, toplanmak, cem olmak, toplantı günü olarak sayıldığı için bu metodun dışında istisnaî bir isimle “Cuma” adını almıştır. Buna bağlı olarak da, ertesi güne; “Dinlenme, uyku, rahatlık” anlamına gelen Sebt (Sübut) günü “Yevm-üs Sebt= Cumartesi” adı verilmiştir. Bütün takvim dillerinde, haftanın günleri “Cumartesi” üzerine kurulmuş olup, böylelikle haftanın ilk günü “Pazar Günü” olarak kabul edilmiştir. Arapça ve Farsça lügatlerinde, bâhusus bir çok ülkenin ikinci resmi anadili olarak kabullendiği İngilizce’de bile aynıdır bu durum. Araplar, yevmül ehad=ilk gün/Pazar; Farisîler, “Yekşenbih= Cumartesi biri” diye kabullenmekte ve İngilizler de haftanın günlerini sıralarken, “Sunday=Pazar”dan başlamaktadırlar.Güneşin doğuşunun günün başlangıcına esas teşkil ettiği görüşünden ileri çıkan İngilizlerin “Güneş” anlamına gelen “Sun” sözcüğünün sonuna “Gün” anlamına gelen “Day” sözcüğünü ilave etmek suretiyle “Sunday=Pazar” gününü haftanın ilk günü olarak kabul etmiş olmaları büyük ihtimaldir. Yani, İngilizler de tıpkı Arap ve Farisiler gibi, “Pazar” günü “İlk gün/birinci gün” addetmişlerdir. Farsça asıllı “Bâzâr” sözcüğü de “Pazar” olarak Türkçe'ye geçmiştir. “Alış-veriş yeri ve çarşı” anlamına gelen bu kelime haftanın ilk gününe ismini vermiştir. Bir sonraki gün de “Pazartesi” söylemiyle dilimize yerleşmiştir. “Salı “ günü de İbranice ve biraz da Arapça “sulesâi/sâlisetün” (üç) sözcüğünden mütevellid “Salı” adını almıştır. Çehar şenbih ve Penç Şenbih günleri de Farsça aslından biraz da kibarlaştırılarak, tabiri caiz ise, tıraş edilerek” “Çarşamba” ve “ “Perşembe” olarak Türkçe'ye yerleşmiştir. Yani, “Anatolia” nın, ” Anadolu” şeklini aldığı gibi. Şayet aynı usül, haftanın bütün günlerine uygulanacak olsaydı; “Pazar, Yekşembe; Pazartesi, Düşembe ve “Salı” gününün de Seşembe” şeklinde olması kaçınılmazdı. “Cuma” kelimesinin aslı Arapça’dır. İranlılar Cuma sözcüğünü islamdan sonra kabullenmişlerdir. İranlılara göre Cuma’nın adı “Yevm-ül Azine”dir. “Azine” bazen da (z) harfiyle (d) harfinin değiştirilmesi suretiyle “Adine” olarak söylenmektedir. “Azine” ise, Farsça’da “Ziynet, eğlenme” demektir. Kimi zaman da “Rûz-i Azine” de denilmektedir. Cuma, Arapça aslına uygun olarak hiçbir tağyir ve tebdile uğratılmadan kullanılmaktadır.
Farsça “Şenbih” kelimesinin, Türkçemize “Şenbe/şamba” olarak geçmesi ise, “n” ve “b” harflerinin yan yana gelmelerinden dolayıdır. Burada, Arap lügatine göre, daha doğrusu Kuran-ı Kerim’de bir tecvid (bab-ü iklab) kaidesi söz konusudur. Aynı kelimede “n” ile “b” harfleri yan yana geldiğinde üçüncü bir “m” harfi doğar. Yani, kalbetmek/çevirmek suretiyle “n” harfi yerine “ m” gelmekte olup, bu kural Türkçemize de yerleşmiştir. Anbar/ambar; Kanber/kamber; anber/amber vb…hatta halk arasında “İstanbul” sözcüğünün de “ İstambul” şeklinde telaffuz edildiğine de şahit olmaktayız.
Gerek Arapça’da gerekse Farsça’da kullanılan “ilk gün, ikinci gün…; Cumartesi biri, Cumartesi ikisi…cumartesi altısı” gibi ifadeler ülkemizde de kullanılmaktadır. Özellikle Kastamonu yöresinde (Taşköprü) haftanın bazı günlerine; Cumartesi’ye; “Cuma biri”, Pazar’a “Cuma ikisi”, Pazartesi’ye de “Cuma üçü” denilmektedir. Burada ise, Cuma günü esas alınmaktadır. Günlere ilave olarak kullanılan bir kelime vardır ki, “Cuma” ve “Pazar” günlerine ek olarak kullanılmaktadır. Cumartesi ve Pazartesi gibi. Buradaki “erte/irte” kelimesi, “…sonra/gelen zaman/bir sonraki/tehir etmek…” anlamına gelmektedir. Güzel Türkçemizdeki “Ertelemek” sözcüğü de buradan doğmaktadır. Cuma gününü İslam ülkelince bayram ve toplantı günü yani, büyük ve önemli bir gün olması hasebiyle “Cuma”, günlerin başlangıcı kabul edilmişi, bir sonraki güne de “Cuma ertesi” şeklinde müsemma kılınmıştır. Alış-veriş günü olarak kabul edilen “Pazar” dan sonra gelen güne de “Pazar Ertesi” denilmiştir. Bu iki sözcük de ses düşmesi neticesinde “Cumartesi, Pazartesi” şeklinde dilimize yerleşmiştir."

* Yazı alıntıdır.

Keyifle...

Yeni Bir Yazı Dizisi Başlıyor, Gazetenizi Almayı Unutmayın!

Başlığı yazarken aklıma geldi. Yahu bir dönem, gazeteden kupon biriktirip, teflon tava, cep telefonu, konuşan sözlük, abşeyfır(spor aleti:))aldık di mi, daha neler neler var, diğerlerini de siz ekleyin cancağızlarım. Başlık bana neden bunları hatırlattı bilemiyorum, slogan tarzı o dönemlerden, o yüzdendir. Ben mesela gazete almıyorum günlük, çünkü keyfini çıkara çıkara okumaya vaktim yok. İşe geliyorum, ve internetten başlıkları, önemli gelişmeleri okuyorum o kadar. Amma ve lakin, haftasonu güzel bi kahvaltının ardından güneş sırtıma çarparken, nefis bi kahve eşliğinde elimde gazetemle keyif yapmayı pek severim.

Geçtiğimiz haftasonu Koşuyolu' na gittim. Davullar eşliğinde karşılandım, halaylar çekildi, hızını alamayan karşılama ekibi havai fişekler patlattı :)) Yok o kadar da değil:) Benim Anadolu Yakası' nda ne bileyim bi Fenerbahçe' de, Acıbadem' de, Cadde' de görüldüğüm pek nadirdir ama ziyaretlerimi sıklaştırmaya karar verdim. Koşuyolu, gerçekten en beğenilenler listemde yerini aldı. Önce "Biber" de uzun bi kahvaltı yaptık, kahvelerimizi içtik. Ben semtin yenisi olunca etrafta şöyle bi tur attık ve artık benim için vazgeçilmez olacak mekanı gördüm: "Ceviz Ağacı"!!!! Tanrımmmmmmmmm, 'hayatta neye geç kaldın' deseler, buranın adresini veririm:) 987654321 tane tatlı çeşiti vardı sanırım. O çizkekler, kanepeler, pastalar, açık büfe kahvaltı, ekler, çörek... Sağlığım/nız açısından burada kesmek istiyorum:) Gidin, tadın, hazza varın! Evet, slogan bu olmalı, evet olmalı!

Yazının özüne geliyorum: Günler çok çabuk geçiyor malum, haftasonu nakarat gibi tekrarlıyor. İş yüküm azaldı şu sıralar, serbest çağrışımlarım güçlendi:) Şimdi bu geçip giden günler, adlarını nerden aldı acep, diye düşündüm, araştırdım, sizlerle de paylaşacağım.

Kipintaç canlar, yeni yazı dizimle geliyore:)

Keyifle...

Mart 27, 2012

Move like Jagger!


Yoga dersen yaparım, pilateste iyiyim, dans derslerim uzun soluklu olmadı lakin çaça, salsa, rumba dedin mi yanına benim adımı da eklemen lazım:) Koşu, step, aerobic ile doğduk, Sezen' in bu şarkısıyla da(tık tık) büyüdük. Evet, komşunun stepteki kızı benim:)Velhasıl sporu severim, scubaya kadar gitti bu iş, hata bungee jumpinge de niyetlendim korka korka(yükseklik korkum var, boyum da o yüzden kısa:)), neyse ki o niyetlendiğim hafta hava şartlarından dolayı atlayış iptal oldu. Gelin görün ki a dostlar, geçtiğimiz hafta "spinning" diye lanet olasıca bi spor var, ona katılma(grup dersi) gafletinde bulundum. Önceleri 1 ay boyunca izledim milleti, baktım gayet cool, bi oturup bisiklet sürüyorlar, bi ayakta hızlanıyorlar. Yüksek volumde maroon 5 M.Jagger eşliğinde gayet yapılası, ter atılası bir spor gibiydi, katıldım. Evet, bu hatayı yaptım. Hem de bunun hata olduğunu 6. dk. da anladım. Kendimi dışarı atmak, serin havuza bırakmak istedim. OMG! Evet, devam ediyordum, yanımdaki teyze bile yapıyordu, pes etmicektim. Sık kızım kalçaları, hızlan hızlan. Tamam, kapat gözlerini çevir pedalları, vouge kapağındaki hatunları düşün, yetmezse biskolata adamlarını düşün, çevir çevir çevir (Hala 15. dk.).Ha tamam, hoca su için dedi. Acaba herkes gözlerini kapayıp su içerken kaçsam mı kenardan kenardan?! Evet, kaçmalıyım. Yoo hayır, yine başladık. Fak! Kaçamadım. Rihanna çalıyor, hoca iki dedi. Napıyoduk? İkinci hareket neydi, oturcak mıyım, ayakta mı süreceğim?! Ya bu yanımdaki teyze nasıl cool bi şekilde devam ediyor?!! Şunun kalçası güzelmiş, of hoca da fena değilmiş. Ayyy koptum, öldüm, tıkandım, gözümün içine ter kaçtı, lenslerim kendinden geçti, ayaklarım tutmuyor, odam kireç tutmuyor.

O yeahhhhh! Sonunda dışarıdaydım. Hiç hatırlamıyorum nasıl çıktım ama zaman hiç bu kadar ağır ilerlememişti. 1 dakika 60 saniyede değil, 1 saatte doluyordu sanki!!! Neyse canlar, bisiklet selesinin k*çımdaki ağrısı 1 hafta geçmedi sanırım. Ben koşu, aerobice( çok tatlı ispanyol bi adam var dersi yöneten), body bar a devam. Hem de inceldim de inceldim.

Unutulmaz karakter Betty ya da ne bileyim Taş Devrinin Wilma' sı kadar ince belim:) En azından bana öyle geliyor:) Yaz da geliyor, sevgilim de askerden geliyor :)

Keyifle...

Mart 09, 2012

Geri Dön Geri Dön Ne Olur Geri Dön-DÜM!

Sanırım kış uykusuna yatmıştım, bu sabah uyandım.
Gutmornik sanşaynnnnnnnnn :)
Günei ışınlarının insanlar üzerindeki 987654321 yararını sıralamak için uzun uzun çalışmasın o isveçli bilim adamları, beni mevsim değişimlerinde 1 ay gözlemlemeleri yeterli:) Kışın tüm kasveti üzerime çökmüştü, korktum o yükü kaldıramamaktan. Neyse ki güzel havalar biraz da olsa göz kırptı da, sona erdi asık suratlı uyanmalarım.

Bu haftasonu da gündüz gezmelerime, gece eğlenmelerime devam edeceğim, yaza da Rio Mayami İbiza turu yaptım mı, yeniden doğmuş gibi olurum sanırım. Nisan ayında 4 günlük bi tatilim var. Ne güzel hayallerim, tatil planlarım, birazcık da param vardı ta ki o... hırsız benim evi ziyaret edene kadar.

Cüzdanımda yüklü paralar taşımam, evde de bulundurmam. Küçüklüğümünden annemin çeyrek günlerinde kenara atıp biriktirdiklerine özentimdi kenara ceyrek atıp atıp biriktirmek, onu da saklayacak yer yok diye yapmadım. Tamam biliyorum, bankaların altın fonu var. Hani işe de başladık, öğrenci olmakla sivil olmanın daha doğrusu tam anlamıyla olamamanın sıkıntıları var. Ne diyodum, ha, sen bu hırsız evde kimse yokken gir eve kira için ayırdığım parayı ve bilgisayarımı al git :( Şimdi içinizden diceksiniz ki: e be kızım alık mısın niye parayı evde tutuyosun?? WTF! MÖRPİ Kanunu bu yahu! Pasta hep ters düşer, yağmur hep fön çektirince yağar, şans lotoyu yatırmadığında seni bulur! Evet hiç yapmam, evde para bırakmam. O gün sadece 1 günlük unutkanlıktı, bi daha mümkün değil! Şimdi, o 4 günlük tatilimde baba ocağını ziyaret edeceğim.

Bi video izledim, hayatımı değiştirmedi:) ama pek hoşuma gitti. Tıklayınız!
* Helenistik dönemin zerafetine ne diyosunuz?- Muazzam!

Haftasonu İstanbul' un nabzını tutacağım, geri döndüm ben! Zaten ileri dönülmez ki, "geri" gereksiz oldu. Ay yok silmem, siz de görün :) :)
Keyifle kalın

Şubat 03, 2012

Daha Fazla Marijuana!

Yapmayı en çok sevdiğim şeylerden biri de, uykuya dalmadan önce kendime güzel bir playlist oluşturup uykuyla uyanıklık arasındaki o ince, hassas, puslu anları keyifli hale getirmek. Hele ki şu son iki aydır vazgeçemediğim bir grup var: Morcheeba! Anlamı, yazının başlığında; Daha fazla marijuana! Tatlı bir erotizm var sanki yaptıkları müzikte. Sanırım bu tarz müzik 'trip hop' olarak adlandırılıyor. Slow down' u dinlemek; otherwise' ı ise izlemek hoşuma gidiyor. Adı geçen parçaları, üzerine tıklayarak dinleyebilirsiniz.

'Hoşa gitmek' çok farklı bir deyim, kelime grubu. Kelimelere bi süre odaklandıktan sonra, yabancılaşıyorsun hakikaten. Şimdi aklınıza bi kelime getirin, birkaç kez sesli bir şekilde tekrarlayın. Bir garip oluyor, yabancılaşma bu, evet yabancılaşma.

Benzer hisler uyandıran grupların listesi bence şöyle:

1. Blonde Redhead
2. Oi Va Voi
3. Portishead

Keyifli dinlemeler...

Şubat 02, 2012

Zaman, harcadıkça çoğalır!


1. Az daha ağlayacaktım hala kar topu oynayamadım, debelenemedim karın içinde diye, derken dün karlar kraliçesi ödülü hak edecek kadar atraksiyonlu geçti karla savaşım ve kardan savaşım. Bence kış saati uygulamasına göre, geç sayılan bir saatte eve döndüm dün karlara tekme ata ata. Sonra girmedim eve, evdekileri sokağa çağırdım. Tam da o sırada kar başladı, attık kendimizi çocuk parkına. Sonra kardan adam yapmak istedik, başladık sanatımıza. Adam diye işe koyulduk ama sonra 'neden kadın olmasın' dedik. Göğüslerini de yerleştirdik. 90-60-90' cılara tepki gösterdik! Göğüslerinin birini büyük, diğerini küçük yaptık. Yolda kırmızı bir kuşak bulduk, beline bağladık. 'Kardan Gelin' yapmışız meğersem:)E hadi eve dönelim artık derken, yolda iki çocuğa rastladık, ellerinde poşetler, kaymaya gidiyorlar. Peşlerine takıldık. Aman Tanrımmmm! Uzun zamandır bu kadar eğlenmedim!
Nişantaşı'nda bir site otoparkına gittik. Tüm gençlik ordaymış yahu. Biz de bulduk bi poşet parçası, katıldık buz trenine. Yokuştan bıraktık kendimizi rastgele:) Nasıl bir eğlenmektir, düşmektir, kalkmaktır, çocukluğa doyamamaktır anlatamam. Siz iyisi mi, karın şu son demlerini iyi değerlendirin. Çıkın evinizden, üşüyün! Karlı zemine bırakın kendinizi, bırakın acısın poponuz, hissetmeyin soğuktan elinizi, donunuzun içine kadar girsin kar. Eve geldiğinizde paltonuzun cebinden çıkarın karları. Bitince eğlence, alın sıcak duşunuzu, sıcak kahvenizi, giyin patiklerinizi, nefes aldığınızı değil; nefesinizi kesen anları hissedin yeniden.

2. "ZUMBARA" adında bir sistem/grup/paylaşım sitesi var. Öğrenmek istediğin, merak ettiğin, öğretmeyi arzuladığın, paylaşmadan geçmek istemediğin ne varsa ortaya koyabileceğin muhteşem bir şey. Hepimiz istemişizdir yeni bir dil öğrenmeyi, yoga yapmayı, plates ile zinde kalmayı, poi çevirmeyi, musluğu tek başımıza tamir edebilmeyi, artık malzemelerden harikalar yaratabilmeyi, dağa tırmanmayı, bilgisayarımıza format atabilmeyi, teknolojiyi yakından takip edebilmeyi, paylaşmayı ve de paylaştıkça çoğalabilmeyi...
Ama hep bahanemiz vardı; öğrenciyken paramız yoktu, çalışmaya başlayınca zamansızlıktan şikayet eder olduk. Ben şunu çok küçük yaşta öğrenebildiğim için şanslıyım sanırım: "Zaman, harcadıkça çoğalır." Üniversitedeyken, kulüp başkanıydım, toplantılarım olurdu, gönüllülük projelerine katılırdım, ulusal/uluslararası konferanslar düzenleyen organizasyon komitesinin içindeydim hep, para kazanmak isterdim ve çalışırdım, partiler düzenlerdim, partilerdim, sabah 6'da kalkar yürüyüşe giderdim, uzun sabah kahvaltılarına bayılırdım ki hala da bayılırım... Velhasıl Canlar, iş hayatı, kış havası derken, yukarıdaki saydıklarımı bazen tek güne sığdıran ben, şimdi, sabah uyanır uyanmaz akşam eve dönmeyi hayal eder, işten çıkıp çoğunlukla direkt eve dönen bir tip oldum. Mutsuz oldum.
Yönlendirilmeye değil yön vermeye karar verdim yeniden, ekledikçe bezen de eksildikçe çoğaldı herşey. Zumbara ile tanıştım. Mesela; Yoga mı yapmak istiyorsun. Üyelik oluşturduğun bu siteye, yoga talebini giriyorsun. Şimdi sen talep edensin ya, arz edenleri yani bu dersi size vermek isteyenleri arıyorsun. Birbirinizi bulunca daaaa, mutlu son:) Canlar, işte can alıcı nokta burası: para değil, zaman ödüyorsunuz! 1 saat yoga dersi için kumbarandan yani zumbarandan 1 saatini, sana yoga öğreten arkadaşa veriyorsun ve bu işlemler sistemde çok güzel ilerliyor. İyisi mi siz bir göz atın www.zumbara.com' a.

3. Bir de bu zaman ile bedel ödeme ile ilgili film izlemiştim geçenlerde: In Time! İzlenesi bir film bence.

4. Spora başladım. Gün ikiye ayrılıyor: Spordan önce ve sonra diye. Kışın tüm olumsuz etkileri uçup gitti üzerimden. Size de şiddetle tavsiye ederim, eğer böyle bir arayış içindeyseniz. Metrocity' nin içindeki Essporto'ya gidiyorum, her spor sonrası sanki yenileniyorum :) Siz nereye gidersiniz, nasıl yaparsınız, hangi araya sıkıştırırsınız bilmem ama, kişinin kendine yaptığı en güzel yatırım bence bu. Hele ki dün nasıl güzel bir gün oldu benim için: iş çıkışı spora gittim, abdominaldi, ön bacaktı, koşuydu, bisikletti derken 1 buçuk saat kadar cardio çalıştım. Hooppp ardından ılıman ılıman havuza girdim. Sıcacaık sudaydım ama kocaman pencereden bembeyaz karı görmek inanılmaz keyifliydi, ardından jakuzi!Yes! Değmeyin keyfime. Ordan çıktım Zumbara' nın toplantısına katıldım, eve geldim ve kar topu çılğınlığına kendimi bıraktım.

Evet, bunların hepsini dün yaptım. Aynı günde yaptım. Yine olsa, yine yaparım:))

Keyifle...

Ocak 20, 2012

Kasap-Kedi-Ciğer-Tatil-Film-Panda Ne Ararsan Burada


Yahu millet sevgilisini çiçeğim, böceğim, kelebeğim diye sever, benimki pandacık diye. Az önce Öz-kod adı bu olsun :)- güzel bir video atmış bana, yavru panda kaçmaya çalışıyor. Ama nasıl tatlı belli değil. Alıp evde besleyesiniz geliyor. Malumunuz bir çoğunuz bilir, benim lordofthelawyers askere gitmişti de kısa bi dönem lordofthesoldiers olmuştu. Ha konuyu bağlıyorum şimdi, Öz mail atmış pandaları izliyorum, söyledim buna da, lordumuzun tepkisi şu: "o sevimli pandacık sensin sevgilim" Takılsam takılırım ben şimdi bu panda konusuna da, iiyisi mi siz de izleyin de kapansın bu mevzubahis. Bakınız, yan sekmede açınız:)

Son 1 haftadır işten eve, evden işe modundayım. "Hiçbir şeyde gözüm yok, sen yanımda ol yeter modundayım" da adam da yok ki yanımda. Öz ile akşamları tek olayımız film izlemek. Bazı akşamlar 1 buçuk saati altyazılı film aramakla geçiriyorum. Yahu kim bu tr dublajlı filme akın eden kesim? Neden birçok güzel filmin orijinal hali yok? Hani sınırsız internetin nimetlerinden faydalanayım diyorum da, bu durum benim de sınırlarımı zorluyor.
Velhasıl bu aramalarım hep hüsranla sonuçlanmadı elbet. Mesela, "Marry and Max" izlemeniz gereken muhteşem bir animasyon. Bir de dün Almadovar' ın "La piel que habito" suna giriş yaptık, güzeldi. Giriş yaptık diyorum, çünkü dedim ya film aramak ve dublajsız, kesintisiz adam gibi film bulmak zaten 1 buçuk 2 saatimi alıyor. Bazen de inatlaşıyorum işte ondan bu kadar vakit harcadım birkaç kez. Bu iki filmi haftasonunuza sığdırın canlar. Ha bir de "zenne" ye gittim geçen hafta, bunu sanırım bi önceki yazımda söylemiştim. Söylemediysem de başka bir yazı konusu olur başlı başına. Bu hafta sonu izlemeyi planladığım bir diğer film de "an education". Eğer bir de dizi önerisi derseniz, favorim "new girl". 500 Days Of Summer' dan hatırladığımız, o filmde hepimizin bi sevdiği bi nefret ettiği Zoey Deschanel, bu dizide Jess rolünde acayip sevimli bir tip. Hele ki dizide bir Nick var, lordofthelawyers' ımdan çekici olmasın, olmasın yani:))Dizi bana ilk etapta "HIMYM" ı anımsattı. Himym baymıştı artık ama o tatta yeni bir şeylere ihtiyacımız vardı. İşte "new girl" çok güzel karşıladı bu beklentimizi. Geç kalmadınız canlar, hala ilk sezonda ve 10 bölüm yayınlandı.

Sona yaklaşırken;
Kızlarrrrrrr, bizim biskolata reklamındaki o nadide parça var ya hani hamur yoğuran:) Ha sevgili arkadaşım Celi, onunla röportaj yaptı. Tamam yüz yüze değil ama yakında burada okuyacaksınız o röportajı da :)O kadar ısrar ettim Celi mail atarken ekte benim fotograflarımı da yolla diye ama cıks. Hem ne o öyle ya hamur yoğuran erkek mi olur!!!
Kasap-Kedi-Ciğer,
bugünlük bu kadar sevgiler...

*Bu gün haftanın son iş günü olmasının yanı sıra, yarım gün çalışıyorum ve 9 günlük tatile çıkıyorum O yes!! :)
Keyifle...

Ocak 17, 2012

FUCK !!!


Kar yağmıştı masal gibi.
Sabah beyaz bir düşe uyandım.
Telefonumun alarmı çaldı ama ben bekliyorum ki biri bana haber edecek, bakanlık açıklama yapmış da kar tatili olmuş diye. Hayır olmadı. O çalan gerçekten de alarmdı.
İşe geldim. Elektirik yoktu, kombi çalışmıyordu. Yabancı bir arkadaş var, bu duruma yanıtı gayet netti; "Fuck!"

İşte konu tam da o anda değişti ve günün yazısı ortaya çıktı: Fuck!

Fuck' ın tarihçesi. Yani, eylemin tarihi ilk insanın yalnızlığına kadar gider ama bugün burada kelimenin tarihçesine değinmek için toplandık canlar :)

"İngiltere tarihinin en kanlı ve dramatik zamanlarından biri kral VIII.
Henry zamanıdır... Veba, katliam, savaşlar, uzak diyarlarda
Sömürgelere gidenler, orada kaybedilenler ve buna benzer sebeplerle
ülkenin nüfusu neredeyse yarı yarıya düşmüş, Kral ülkesinin
geleceğinden ciddi bir biçimde endişelenmeye başlamıştır. Ama
yaptırdığı araştırmalar sonucunda ülke hapishanelerinde çok sayıda
serseri, hırsız katil vs. ve çok sayıda o***** olduğunu tespit etmiş ve
nüfus artısını sağlayabilmek amacıyla kral kontrolünde hapishanelerde
çiftleşmeler organize etmiştir. Dünyaya getirilen çocukları da İngiliz
Kraliyeti, yetiştirme ve topluma katma isini üstlenmiştir. Bu nüfus
arttırma işlemine "Fornication Under Control of the King" yani "Kral
kontrolünde zina" denmiş ve FUCK olarak kısaltılmıştır Bu Fuck
işlemleriyle İngiltere nüfusu 10 yıl içerisinde 2 ye katlanmıştır.
"Fuck" kelimesi de İngilizceye buradan girmiştir. Bu olayın Tarih kitaplarıyla sabiti doğrudur."
*Alıntıdır.

Adam haklı beyler!!!
Şimdi dağılabiliriz.

Keyifle

Aralık 22, 2011

Birlikte uyuyoruz ama aynı düşlere dalmıyoruz.


Selam.
Keyfim pek yerinde değil doğrusu.
Zaman verin bana, toparlanıyorum
Yeni yılla birlikte, dönüyorum.
Çok sevdiğim bir arkadaşım var, Pelin
Bir şeyler yazmış göndermiş bana,
bugün gözlerimin buğusuna tanık olunca





"*******Ve benim güzel gözlü arkadaşım; sevmek, yeniden sevebilmek, bildiğin gibi, her zaman muhtemeldir!********


Gerçekten önemli değil. Aslında hiçbiri ve hiçbir şey yani... Kısacık bir ömrün içinde sadece gelip geçiyorlar.


***

Etrafınıza bakın, o kadar çok göreceksiniz ki o genç kadınlardan.

Bir plaj şemsiyesinin altında elinde bir bardakla denize bakarken, daracık bir ofisin içinde telefonla konuşurken, otobüs durağında beklerken, metronun camına alnını dayamışken, kendisine benzeyen arkadaşlarıyla bir ağızdan şarkı söylerken...

Birini çok sevmişlerdir.

Belki birden fazla birilerini.

Her sevginin aşağı yukarı aynı yokuşta başa dönmesinden dolayı üzgün ve kırıktırlar.

Yine de bir umut taşırlar işte. (Birden kendimi Reha Muhtar gibi hissettim, öyle kadın tariflerine girince:)

Geçen cuma akşamı güzel gözlü bir kız arkadaşım bir mesaj atmış. Diyor ki “Bir cuma akşamı, yapacak bir şey bulmayınca, balkonunda çiçeklerinin kurumuş yapraklarını ayıklarken yakalarsan kendini, gerçekten artık yalnız olduğun anlamına mı gelir?”

Ben geç gördüm mesajını.

“Balkonda, cuma akşamı yalnızsın evet” diye yazdım. “Ama bu durumunda, bu yalnızlıkta yalnız değilsin bebeğim. O kadar çok ki yalnızlar, o kadar çoğuz ki... Belki sadece bu sebeple kalabalık sayılırız.”

Cuma akşamı evde dizi seyrederken, balkonda çiçek ayıklarken evet, ampul patladığında, tek başına masada yemek yerken, yatağın bir tarafı hiç bozulmazken, ödenmesi gereken faturaların derdini tek başına taşırken, dolaptaki yemek günlerce tükenmezken ve ekmek bayatlarken, hayat koştura koştura gelip geçerken, ten solup, çizgiler çoğalırken yalnızsın evet.

Yalnızız.
Yalnızlık dediğin tek kişilik değil ki dostum.

Hayatında kimse yokken tükenmeyen zeytinyağlı ve bozulmayan yatak, bir bağın varken daha da koyar insana.

Çünkü o yalnızlık ıssızlığının üzerine beklemek, çünkü üzerine endişe, çünkü üzerine güvensizlik eklenir.

Evli bir kadının yalnızlığı hiçbir şeye benzemez.

Aslında...

Seçilmiş yalnızlık güzeldir.

Tadını çıkarmak gerek.

Yunanistan’dan suyun öte yanına bakmak böyleymiş demek. İnsanı tuhaf bir şekilde hüzünlendiriyor. Ama o hüznün içinde tarifi güç bir çoşku da var. Rumeli türküleri gibi... Sevinçle keder iç içe...

Yalnızlığın hayatın içindeki gücünü yakalamak gerek.

Balkonda yaprak ayıklamak bile devam eden bir yolculuğun kalp sesidir.
Ve benim güzel gözlü arkadaşım; sevmek, yeniden sevebilmek, bildiğin gibi, her zaman muhtemeldir! "

*Yazı İclal Aydın' a aittir.
Teşekkürler Pelin...

Aralık 18, 2011

Chai Tea Latte, Norah Jones, Ev Kuşu Ayşe; Merhaba Kış!



Yukarıdaki sıralamayı muhtemelen her kış tam da bu zamanlarda yapıyorum. Canlar üzgünüm ama daimi kış dostum sevgili Norah. Öyle ki bekler beni evde(eğer kısa zaman sonra döneceksem eve, çıkmadan önce norah jones playlistimi açık tutarım evde), uyurken de masal gibi gelir. Hani içten içe hüzünlü bir sesi var ama aynı zamanda umut dolu. Bizden de Bülent Ortaçgil öyle gelir bana. Sevgilinin saçımı okşaması gibi dinlendirir, sakinleştirirler beni.

"Muhteşem bir pazar değil, daha iyileri de olmuştu" diye uyandım bu sabah. Lordofthelawyers geçen hafta askere gitti:( Onsuz ilk haftasonu. Üzgünüm beyler ama hala onun için kalbim. Bi dakika ya niye üzgün oluyomuşum. Bal gibi de mutluyum ben bu adamla. Kabul, göz yaşı da olan bi ilişki oldu bu benim için ama bir o kadar da tutkulu. Adam resmen gitti ya. Hani 2-3 hafta görüşemediğimiz de olmuştur da bu durum çok farklıymış a canlar. Elimde, cebimde hep telefonum ki benim telefonla yakın bir ilişkim olmamıştır hiç Öyle ki geçen kuzenim beni arıyor arıyor, açtım telefonu bi şok oldu hatun :))) Arama tuşuna basmış öyle bekliyormuş umutsuz:)) Zaten onun o şaşkın halinden çıkması 1-2 dakikasını aldı. Ne diyodum? Hı, geçen gün aramış benimki, ben de işten gelmişim mutfakta yemek yapıyorum, duymamışım. Ay efendim de nasıl duymazmışım, niye telefonu yanıma almadım diye kendi kendime söylendim de durdum.

Ay zaten adamı askere gönderme, otobüse bindirme maceramız ise apayrı. Önce servise bindiridk gönderdik, kendi halinde sakin bi ekiptik zaten. Ailesi ve yakın arkadaşları. Neyse ben ağlamaktan gebericem neredeyse, bastık samandıraya gittik. Vardık, bulamadık, anaons ettirdik, ortalığı birbirine kattık sonra sıkı sıkı sarıldık. 5 dadika vardı terminale vardığımızda, zaten bunu göze alarak gitmiştim. Saat 00.55. Sarıldık, ayrılamadık. Derken anons"bıdı bıdı numaralı araç 1 buçuk saat rötarla hareket edecektir" OOOOO YEAHHHHHHHH! Vallahi bal kazanında doğmuşum ben, bakar mısın şansa:) E zaman geçiyor be canım, o 1 buçuk saat de. Gitti. Aradığım, istediğim her an senin yanımda olabileceğini bilmek huzur vericiydi. Uzun eğlenceli konuşmalarımız şimdi 2 dakikalık anlara telaşlı özlemli konuşma çabalarına bıraktı yerini.

İşte tüm bunlar vardı sabah uyandığımda aklımda. Dağıtmak için aklımı çıktım sokağa soğuğu iliklerimde hissetmek için. Öyle de oldu. Oysa, sıcak yatakta yarı uykulu, norah' ı dinlerken yağmurun cama çarpışını izlemek de güzeldi. Kapatmadım playlistimi, çıktım. O yanımda değil diye günümü harcamamalıydım. Chai tea latte ısmarladım kendime, o sırada aradı beni. Hala ağlamaklı oluyorum sesini duyunca. Yılbaşında yanımda olacakmış:)))))))) Tanrım daha güzel bir haber olamazdı pazarımı muhteşem kılan. Evet, tüm modum değişti. Hemen gittim bilet aldım. Evet, yemin törenine gideceğim hayatımda ilk kez ve de muhtemelen son kez. Ve bundan haberi yok :)) Sürprizlere bayılıyorum:)

Ve size de muhteşem bi haberim var : Burayı tıklayın ve bu fırsattan yararlanın derim canlar. Ben bugun 5 tane bilet aldım ve yalnızca 160 lira ödedim!!!!!! muhteşem değil mi? Tüketin Canlar, Sevdiklerinize kavuşun :))Yalnız bu fırsatı 23 aralık 2011 e kadar bilete çevirmeniz lazımmış, bunu da unutmayın.

Uzun bir yazı oldu biliyorum ama paylaşmadan geçemicimmmm, hani son yazımda bahsetmiştim lordofthelawyers beni ales için sınava gireceğim okula götürmüştü e benim bu kadar neşeyle girdiğim tek sınavdı bu hayatımdaki. 83 buçuktan 84 aldım :)))) Her şey psikolojik diyor Herman Rorschach a buradan öpücüklerimi iletiyorum Lakin adamın konuyla ilgisi yok :))

Bu hafta da yeni yıl ağacımı süsleyeyim bari, yeni yıl dileklerimi, hediye isteklerimi, beklentilerimi bir sonraki yazıda yazarım artık. Kafanızı daha fazla mıncıklamanın alemi yok:)

Dinleyiniz, güzel bir cover olmuş--> http://fizy.com/#s/16vu0e

Keyifle

Kasım 28, 2011

Film Gibi Hayatım Var


Film gibi hayatım var(dı) taa ki düne kadar. Heyecanlı geliyor di mi kulağa ? Lakin türünü henüz söylemedim. Hayatım tam bir film by Nuri Bilge Ceylan :))) Aynen aynen. Öylesine ve ölesiye monoton, sakin, düz. Hani filme başlarsın ama umutlusundur devamından, bi hareket ekşın gelecek dersin, olayları bağlama çaban olur, beklersin bekler, bekl, be... Ne beklicem yeaaa diye çemkirirsin somra kapatırsın filmi. Hani bi kısmımız kapatır. Geriye kalan kısım ise, izler bi umutla. Hani derler ya sahnede tabanca varsa mutlaka patlar diye, o hesap bekleriz tabancanın patlamasını. Ekranta yönetmenin adını görürüz o anda anlarız filmin bi k*çımızda patladığını :)) Hep dağıtıyorum konuyu hep. Velhasıl iş hayatına atıldık atılmasına, bi adaptasyon sürecine girdim daha çıkamadım daha çıkamadım arkadaş. Hayır, tam çıktım, adapte oldum derken kış geldi eve kapandım. Yazın bikiniden beyaz kalan popom kalorifer peteklerine oturmaktan bronzlaşacak :)

Yok annemmmm yokkk canlarrrr kış beni bozuyor, akşam 8 de uykum geliyor, haftasonu dışarı çıkasım gelmiyor. Gencecik, en çıtır yaşlarımda emekli hayatı yaşıyor gibiyim. Daha doğrusu gibiydim.

Malumunuz dün "ales sonbahar" vardı. Sınava çanta, cüzdan, bozuk para, anahtar götürmek bile yasaktı. Ha bi de şöyle bi not vardı: "üzerinde metal bulunmayan sade bir kıyafetle geliniz." !!! Biraz pimpirikliyim kabul.( lordofthelawyers 'biraz mııııı' diyor şimdi eminim:) ) Ama benim takıldığım nokta, kotumun üzerindeki 3 düğmenin metalden sayılıp sayılmadığıydı. Evet, saçma biliyorum. Ama adamlar öyle bir kurallar listesi yapmış ki, kolye, küpe, yüzük yok. Ağzını burnunu sevdiğim lordofthelawyers-kıyamam sana ya:)- sabahın 7.30 unda buluştuk. Sınav 9.30 da başlıyor. Biraz pimpirikliyim demiş miydim? 15 dk. sonra sınava gireceğim okuldaydık :) Ehehe, daha önce hiç bir sınava bu kadar gülüp eğlenerek girdiğimi hatırlamam, bi ara okulun bahçesinde dans ediyorduk "jonny, la gente esta muy loca, what the fuck!:) Sınava girdim, bence güzeldi, kolaydı ve bir klasiktir ki süre yetmedi. Hele türkçede son 4 soru bence matematik sorusuydu ve kesinlikle matematik kısmında yer olmayınca revize edip türkçeye koydular :)yok bilmem kaç kişi kafede gitmiş de, bi kısım yemekle birlikte içecek içmiş bi kısım yemekten sonra içecek içmiş. Bi tanesi hem yemekle hem de yemekten sonra içecek içmiş miş miş miş. Hatırladığım en net kısım içimden "boğazlarında kalsın e mi" dediğimdi :)

Hepimize geçmiş olsun bakalım.

Hayatımı Nuri Bilge Ceylan' dan alıp Çağan Irmak' a teslim edeceğim kış sezonunda, lordofthelwayers' ımı askere gönderiyorum, ihtiraslı bir ayrılık yaşıyoruz ve filmimizin sonuna geliyoruz...

Kasım 09, 2011



Bence en zoru, ya da bana zor gelen, oluşacak boşluğu doldurma çabası. Belki arkadaşlarla, belki sergi, belki yeni biri, belki yeni bir aşk...
Belki konser, belki iş, belki yeni bir ilgi alanı, belki uzun zamandır okumak istediğim kitapları üst üste sıralayarak uzaklaşmaya çalışmak acıdan. Üstünü her ne kadar kapatsan da sargı beziyle, zaman geçmeden kapanmıyor hiçbir yara.

Ne kadar mutlu olursam olayım, bir yanım buruk kaldı. Hep bir çaba vardı, sadece bugunu yaşamaya dair. Hem hüzünlü hem de güzel olabilmeyi de öğrendim.

virgüller bağladı dünü ve bugünü
ve bitirmek istemediğim için günü, hep üç nokta cümle sonlarında
satırlara da sığamadık
sayfalardan taştık
iki nokta koysaydık
sona mı yakın olurduk
sonsuzluğa mı

...

Ekim 30, 2011

You make me feel like i am free again!


Saatleri ileri-geri aldığımız günler, içinden çıkamadığım ergence bir tribe giriyorum. "Dün bu saatlerde ..." diye başlayan cümleler kuruyorum. Ama seslendirmiyorum bu düşüncelerimi, sessizce içimden geçiriyorum :) Ama biliyorum, yalnız değilim. Bu ilk satırlarda kendini buldu birçoğunuz. Bence özellikle kadınlar. Evet kadınlar. Ayrımcılık filan yaptığım yok, ama kusura bakmayın beyler; tarihler konusunda kötüsünüz. Zaman saat gün kavramınız yok gibi geliyor bazen. Her gün uyanıyorsunuz, bir şekilde devam ediyor işte gün.

Tamam sakinim.

Çoğul ekini kaldırın beyler. Şimdi tek bir beyden bahsediyorum. Sen! Dünkü sorumu hala yanıtlamadın, muhtemelen içinden "hangi soru, ne sorusu, soru mu sormuştum" diye geçiriyorsun. Sonra gelecek cümle de "haaaaaaaaaa... ama çok yoğundum." tabii ki ben o baştaki "haaa" kısmından senin soruyu hatırladığına kanmıyorum.

Bazen öyle uyanıyorum ki
Kendimi senden uzaklaştırdım sanıp
önce yabancılaşıyorum
sonra üzülüyorum
sabah mahmurluğu işte, öyle değilmiş anlıyorum.

KONUMUZUN SONUNA GELDİK SAYIN SİTEM-SAVARLAR.
YENİ KONUYA GEÇMEK İÇİN *(yıldız)' ı
HAFTASONUNA VEDA ETMEK İÇİN 0(sıfır)' ı tuşlayınız!


HALA BİR SEÇİM YAPMADINIZ!

TABİİ Kİ YAPTINIZ, YOKSA BURADA NE ARARDINIZ CANLAR
BİR GÜN HERKES * YILDIZ' I SEÇECEK :)
KİNAYEMDEN ÖPSÜNLER BENİ, O YES! :)

Pazar günüyle vedalaştığımız şu saatlerde(ya hakikaten çok erken uykum geliyor), sizlere haftaya haftasonuna ya da belki iş/okul çıkışına ekleyebileceğiniz plan tavsiyesinde bulunacağım:

SKYRIDE İSTANBULLLLLLLLL!
Sapphire AVM' ye gidiyorsunuz, seyir terasına yani son kata çıkıyorsunuz. Biletinizi alıp 50. kata asansörle çıkıyorsunuz. O yessss! Asansörde zaten anlaşılıyor ne kadar yükseğe çıktığınız, çünkü yükseldikçe baskı yapıyor kulaklarınıza basınç değişimi. Esneyerek bu baskıdan kurtulabilirsiniz, lakin dikkat edin esnemek bulaşıcıdır :)
Küçük bir sinema salonuna girdik, 4. boyuttan istanbula bakabilmek için. Koltuklarımıza oturduk, kemerlerimizi taktık. Helikopter turumuza hazırdıkkkkkkk.

Boğaz'ın parıltısı, Kız Kulesi'nin efsunu, Ayasofya'nın ihtişamı, Topkapı Sarayı'nın gizemi, Sultanahmet'in görkemi, Yerebatan Sarnıcı'nda ateş dansları... Huşu içinde semazenlere ve Taksim'de kalabalıklara karıştık. Şehrin ritmine kendimizi kaptırdık. Gülmekten öldüğümüz anlardan biri de, benim bu müziklerle birlikte "yihuuuuuuuuuuuu" diye bağırıp, salonu ayağa kaldırmamdı :) evet yaptım!
Ve bu harika istanbul turumuz 10 dk sürdü. Benim için tam da karar oldu, çünkü bir kelebekten daha hassas midem, çok çabuk bulanır. Oturduğumuz koltuklar, helikopterin hareketine göre, dönüyor, alçalıyor, yükseliyordu. Görüntüler hızlı değişiyordu, alemden aleme geçiş yapıyorduk :)

Sistem muhteşem olmuş bence, keyifli bir deneyim. Ayrıntılı bilgiye http://www.skyride.com.tr/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Bu haftalık bende haberler böyle, paylayınız, paylaşınız ;)
O değil de dün bu saatlerde ne yapıyorduk :)
Günün parçası 1. http://fizy.com/#s/3wevb8
2. http://www.youtube.com/watch?v=ks_qOI0lzho&ob=av2n ya da
http://fizy.com/#s/1v5k42

Keyifle...

Eylül 26, 2011

Kendimi kontrol edemiyoreeeeee

Bu(tık) reklamı dava etmek istiyorum
Kontrol mekanizmamı altüst etti
Fabrika ayarlarımla oynadı
Oysa güzeldi haftasonum
Lakin gördüm göreli
İşime adapte olamıyoreeee :)
Hapşuruk krizine girebilirim:)

Keyifle...

Eylül 25, 2011

uzun zamandır

Uzun zamandır;

beni mutlu edecek özel bir hediye almadım
sırf benim için yapılmış bir plana dahil olmadım
gözlerimden yaş gelinceye kadar gülmedim
kendime verdiğim sözleri tutamadım

fazla soru soruyorum kendime
bulduğum cevaplarla yaşadıklarım uymuyor
yaşadıklarımla ise yaşamak istediklerim anlaşamıyor
soru sormamayı deniyorum
ve de cevap bulmamayı

bu ben miyim?
başa dönmekten sıkıldım.


umursamadan, tasarlamadan gitmek istiyorum.

Eylül 22, 2011

100

"Topladım, biriktirdim, fazla gelenleri bıraktım.
Seveni daha çok sevdim,
Gideni bıraktım.
Ama bazen ağladım,
Ağladığımdan fazla güldüm.
Ben gülünce daha güzelim
Anladım..."

* Blogtaki 100. yazım. Yukarıdaki alıntıyı 2011 yılının ilk yazısından yaptım.

bkz.

Eylül 21, 2011

Küçük Adam Büyük Aşk

Tanrım, bugün keyiften ölebilirdim sanırım. Geçenlerde bi' fırsat yakalamıştım(yakında bağımlı olacağım sanırım buna, hergün mutlaka bir tane alıyorum). Keyfime, rahatıma pek düşkünüm. Topuklu ayakkabılara da bayılırım, lakin bi zamandan sonra acıtıyor ayaklarımı. Neyse sanırım yine öyle bir gündü ve ben ayak masajı satın aldım internetten, hem de çok şukela bi' fiyata. Kaç zamandır erteliyordum, bugün yağmur yağınca, yazın veda ettiğini bir kez daha kavradım, canımın sıkılmasına izin vermedim ve sonbahara hoşgeldin dedim :) Metro City nin en alt katında Foot Break adlı mekan. O muhteşem koltuğa uzandım. Gerisini hatırlamıyorum desem yeri. Aman tanrım, o nasıl bir keyif-haz anıdır. O nasıl bi rahatlamadır... Hele ki masajı yapan kadın-çinliydi ama adını hatırlayamadım şimdi,Ami olabilir- nasıl tatlı, cana yakın, çat pat türkçesiyle pek güzel anlaştık :) hem de tam 30 dk. boyunca sürdü bu keyif. Size o güzel konfor sunulmuş, ayaklarda orgazm yaşarken, pek güler yüzlü mekan işletmecisi bitki çayını ikram ediyor, gevşiyor gevşiyor gevşiyorsunuz. Şunu yazarken olay anını hatırlayıp gevşedim yine :)

Bi' dolu keyifle ayrıldım Foot Break' ten. Sıra güzellik merkezindeydi, oradaki bakım işi bitince, pek sevgili arkadaşımın yanına attım kendimi, tabii ki nişantaşımın vazgeçilmez cafesi neroya, keyif kahvemi de içtim, yağmuru da izledim.

Çalıştığım yerde 4 yaşında bir öğrenci var. Nasıl tatlı, narin. İçten içe gizli bir aşk yaşıyoruz:) Gerçi bugün annesine söylediği, "herkesin adı ayşe", "ayşe'yi getirin bana", "ayşe, hep yanımda dursun" sözleriyle niyetinin ciddiyetini de belli etmiş oldu:) arasıra çatışma yaşamıyoruz da değil, onlar da tuzu biberi olsun :) anneden de itiraf geldi ama; "sabah kalkıyoruz ayşe, akşam yatıyoruz ayşe dilimizde" :)
Nasıl hoşuma gidiyor belli değil :)

Bir de yine 4 yaş kız öğrencinin annesi anlatıyor: "ayşe hanım P. her yerde sizi anlatıyor, çok seviyor. Kim diye soran olursa 'otulumuzun psikoloku(okulumuzun psikologu)' diyor :)- ben yapayım da ilgili düzeltmeyi, siz zaten anladınız.

Ha bir de bitanesi var, ağladı çok, annesini özlemiş. Boncuk boncuk akıyor gözyaşları, içten içe nasıl bağrıma basasım geliyor ama kurallarımı ve sınırlarımı korumam gerek. Sonra diyor ki o güzel gözlerle: ama nütfen annemi arar mısın, çot özledim. nütfen bunu benim için yapa mısın?


enemmmmmmmmmm, sizi yerum yerummmmmmmm:)
hepsini oğlum-kızım gibi seviyorum, hepsine oğlum-kızım diyorum, sarılıyorum.
Yine anlatırım canlar, lakin uykum geldi.
vayyy be
vayy be
şu saatte uykumun geleceği günler de geldi
oooo noooo, alışma süreci buuuuuuuuu
her şey eskisi gibi olacak.
ben sabah 3' te 4'te yatıp 2-3 saatlik uykuyla keyifle günü geçireceğim.
Aaa aslında bugun öylesi bi' gündü
...

Keyifle

Eylül 08, 2011

"Bir Kahramanlık Hikayesi ve Şeffaf Pelerinim" :)


Yaz kızım,
Saat: sabahın körünü biraz geçe.
yer: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğrenci İşleri Kapısı
Olay: Mezuniyet Belgesi.

Şimdi size bir fıkra anlatıyorum canlar. Fıkra diyorum çünkü inanması oldukça güç. Aslında en temel amaç şu: iş yerim benden mezuniyet belgemi istiyor.
bunun için yapılacaklar listem
bankaya para yatır
nufus cuzdanı fotokopisi
gazete ilanı(öğrenci kimliğimi kaybettim)
öğrenci pasosu kayıp ilanı( aralık ayına kullanalım diye) dilekçesi
noter imzası

İş yerinden alınan izin 1,5 saat. ve süre başladı.
Sabahın o en temiz saatinde bindim otobüse, en öndeki koltuktayım. Sonra birkaç durak ileride başka biri bindi, akbili bastı, akbil boştu. Tüm otobuse, o malum ifadeyle, akbili olan var mı, diye sordu. Bi önceki yazımda kalkınma projemden bahsetmiştim sanırım, bilmeyen de okusun arkadaş, valla hemen bi önceki yazı. E al hadi oku buradan. Ha işte, hemen uzattım akbili içimdeki iyilik perisinin dürtmesiyle :) dırırıp dedi, akbili bastı, 5 lira uzattı, cüzdanıma baktım 2 lira bozuk vardı ve sanırım para üstü vermek için daha fazlasına ihtiyaç. Adama önemli değil, üstünü verecek param yok dedim, tamam sorun değil dedi. AAA lütfen olur mu öyle şey dedim, alın bari 2 lirayı:)) e be herif, mağdem 5 liraı gözden cıkarmışsın ulaşım için, binsene taksiye. Bi benzer olay jami konseri dönüşünde başıma gelmiş, bir kaç kişinin akbilimi kullanması sonucu, ödemeleri almış, tam o anda otobüsten inip taksiye binmiştim :) :) ay ama bu cok komik, yazarken bile çok gülüyorum :))

Neyse, unkapanında indim, bankaya girdim, ilk müsteriydim. Genç bankacı adam, kimliğimi aldı, işlem yapmak için. "Ben sizi hatırlıyorum, daha önce de kartınızı kaybettiğiniz için gelmiştiniz" dedi. Ve sanırım tıp okuyordunuz. Oha, kaldım öyle. Evet, gittim ben o bankaya kartımı kaybetiğim için. ammaaa ve lakin 2 yıl önce!! Adam ne dese beğenirsiniz "bazıları unutulmuyor işte" !!!???. Canımmmmmmmmm sen naber ya? altı üstü 8 dk lık bi işlem yaptırıyoruz, unutulmayacak ne yaşamış olabiliriz ?? vay arkadaşşşşşş!! g*tüm kalkmadı değil, hemen fona ajda pekkandan yakar geçerim' i ekledim o an :D Neyse, bi kaç pürüz çıktı işlemde, bizimki anında halletti, o sırada da konuşmaya çalışıyor. Ama ben hala içimden ajdayı dinliyordum :)Kendimi Desperate Housewives' daki Gabrielle gibi hissettim, saçlarımı savuraraktan bankadan çıktım. Bunların hepsini ben sılovmoşın yaşıyordum ama topu topu 10 dk sürdü :)
Asıl macera şimdi başlıyor:
Okula gittim ve o kalabalığı görünce, işin zor kızım dedim, kayıt haftası. Bu sene 559. yılını kutlayacak olan İ.Ü. hala online kayıt işlemini oturtamadı. E be canımın işi, internet yokken sen vardın be annem. Eski toprak işte, napalım.
Heyecanla çıktım öğrenci işlerine, tüm evraklar tamam sayılır. Memur tüm nezaketiyle! anlattı n'apacağımı, bunları doldur, 20 gün sonra gel al dedi!!! 20 GÜN 20 GÜN!!! aJda pakkan' dan sonra, mazhar alanson' un "yandım yandım" parçası düştü dilime. Bildiğim tüm küfürleri ettim, yetersiz kalınca türettim, uzaklara daldım, derinlerde boğulacaktım. E be adamlar, yaz tatili, memur tatili, ramazan, bayram derken erteleyip durdunuz, şimdi de kayıt zamanı diye mi??? Kibariye' nin annesi kadar çirkefleşmek üzere güç topluyordum ki, adı lazım değil baş R., olan bir beyfendi(ona memur demeye dilim varmaz), yardımıma koştu. Meğersem adam, bi arkadaşımın babasıymışşşşşşşşşşşşşşşş. Tamam, dedi, 10 güne çıkartırım ben senin evraklarını!!!!! Gözlerimdeki bakış gayet acıklı olacak ki, dur bakiim dedi, ben senin dosyalarını hemen elden imzalatayım. o yessssssssss! şansım tekrar döndü. Yarın alırsın dedi, aradan 15 dk. geçti, birazdan işin tamam dedi!!! allaaaaammm yarebbbmmm şükürler olsun da acaba nasıl bi insan evladıyım ki böylesi bi kıyak geçtin bana? şimdi iü öğrenci işlerini bilmeyen arkadaşlar için çok ütopik gelebilir, bilenlere zaten fazladan kelime etmeme gerek yok :) Beyfendi R., tüm fotokopi, dekan imzası, mühür, kaşe, dosya, onay, kontrol vs işlerimi 2 saatte halletti. Ve herkes öğrenci işlerinin kapısı önünde uzuuunn sıralar oluşturmuşken, ben o öğrenci işleri bürosunun tam da içindeydim, o kapıdan içeri girdim yani. Dünya evine girsem böylesi şanslı hissetmezdim şu devirde :) Sonra bizim bi Kemal abimiz var okulda, adam resmen bi melek. Öylesi sabırlı davrandı, öyle sistemli ve çabuk işledi ki her şeyi, o an bana evlenme teklif etse kuma diye giderdim, evli adama( yok artık, olayın heyecanını ve ciddiyetini anlatabilmek için dedimdi). Hani o öğrenci işleri, öylesi büyülü geldi bana :) :) Oracıkta evlenirdim, beyfendi R., nikah şahidimiz olurdu, dekan yardımcısı da nikah memuru. A4 kağıtlarından çiçekler yapardım, çiçeği de öğrenci işlerindeki sarışın cazgır kadına kaptırırdım ki mutlu olsun, rahatlasın. Velhasıl canlar mezuniyet belgemi aldım, diplomamı bile 2 sene sonra vereceklermiş- işler nasıl yavaş işliyor hesaplayın artık-.

Benim adımı iü tarihine yazacaklarmış Öyle dediler beyfendi R., Ve Kemal abi. ilklerin öğrencisi olmuşum :) Ha bir de geçen yıl, psikoloji kulubünün başkanlığını yaparken:))( sitemiz de budur, ancak yapım aşamasındadır), okulun öğrenci kulupleri prosedürü değişmiş, kulüp yeniden kurulmak zorunda kalmış, kurucu başkan olmuş, öğrencinin 1 haftada aldığı öğrenci belgesini, 14 kişi için 14 dk. ' da almıştım. Bununla ilgili bi yazım vardı, şimdi bulamadım lakin. Bu şekilde adımı, öğrenci işleri bürosunda "okul dekanından hızlı evrak alan kız" diye herkese belletmiştim. Şimdi görünce, "N'aber Ayşe?" diyorlar :)

Şeffaf kahraman pelerinimle salınarak çıktım öğrenci işlerinden, kalabalığı yardım. Hani, hülya avşar ın "sensiz kaldım" klibinin sonunda alkışlarla sahneden iniyor, kalabalık arasında ilerliyordu ya. Tüm bakışlar bana o klibi hatırlattı:) Tabi en sonu hüsran değildi, o alkışlar banaydı:) Saolun, varolun...


Annemi aradım, çoluğa çocuğa şeker dağıt şu şansım beni bırakmasın dedim :) ay lütfen saf saf paylaşıyorum buradan, bi maşallah filan bişi diyin canlar. Ben ki kendime nazarım geçer en çok, bi sakatlık çıkmasın. Dinimiz amin. Devamında da şansım devam etti, işe geldim, yemeği kaçırmıştım ama zaten bana da ayırmışlar. Sonra noter işim kendiliğinden halloldu, bana söylemeyi unuttukları belgeden almışım, bunun için bir de tebrik aldımmmmmmm, oh mis :)


Öylesi şanslı bir gün ki, akşama piyango çekeyim diyorum.
Gün devam edecek işten sonra da, belki hayatımın ikinci aşkıyla karşılaşırım.
Kim bilir...

Not: Yazının hepsini okudunuz,tebriklerrrrrr! teşekkür belgeniz burada ;)üstelik bu belgeyi almak için yukarıdaki entrikaların hiçbirini yaşamayacaksınız. Bi tık yeter :)

Keyifle

Eylül 06, 2011

Rorshacs, roscharh amannnn roşa işte bildiğin, bilmediğinse burada



Kötü uyanmaya devam ettiğim şu günlerde, aklımı dağıtmak için yapmadığım şey yok. Hatta sevda bana bi liste oluşturdu, öyle zengin ki F-Buddy' den masaja, ev dekorasyonundan konserlere kadar her şey var. Masajla başlıyorum listedekileri uygulamaya :) Ama ne yalan söyleyeyim işim bu konuda bana çok yardımcı oluyor. Hoş ben de azimliyim, o yoğunlukta an buluyor canımı sıkabiliyorum. buna da "an sıkıntısı" diyorum çünkü ruh halim de pek değişken. Ruh halimden beklentim de altın gibi birden fırlayıp değer kazanması, hem beni hem çevremdekileri mutlu etmesi. Ama bi süre modum: "mutluluğumu kaybettim, hükümsüzdür." Çok kıro olmadı mı? Oldu. Evet kıro bi yanım da var, bazen içime selami şahin kaçmış gibi hissediyorum ve tüm gün dilimden şu şarkıyı düşürmüyorum. Dinlediniz mi? Allahım beni davul etsin de, gümbür gümbür çalın, cümle aleme ibret olsun.-allaaamm sen yine de her zaman dikkate alma beni-
Bugun rorschach ( doğru yazdığımdan asla emin olamayacağım sanırım) eğitiminin 2 yılının ilk gününe başladım. Hakkaten 2 yıl sürecek eğitim. Neyse zaten kelimenin doğru yazımını öğrenmek 1 ayı alacak :) 10 karttan oluşan bu testin içeriğini tabii ki burada anlatmayacağım, nitekim tıkır tıkır şıkır şıkır gıcır gıcır nakit para saydım ona, 2 yıl boyunca da saymaya devam edeceğim :) merak ettiğinizi googla yazın öğrenin. Çok asabiyim sanki. Tamam geçti.

Dün jamiroquai konserine gittim. Nasıl olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek, nispet yapmak istemem şahsen. Ama dönüşte taksi de bulamadım, otobus bekledim, bindim otobüse. Velhasıl yeni bi iş alanı doğmuş a canlar, ek gelir sağlayabilirim diye düşündüm. Otobüslerde, eğer akbilinizde bakiye yok ise artık şofer- kibariyenin annesini hatırladınız mı:)- nakit para alamıyor, hoş kredi kartı da :) neyse eğer akbilinde fazla para varsa basıyosun olmayanın yerine, hoopppp mario gibi kapıyosun paraları, hem de faiziyle :) Şahsen ben dün tüm iyi niyetimle yapmıştım bu yardımı, insancıklar zor durumda kalmasın, rencide olmasın dedim ama bi baktım taksi param çoktan çıkmış, trafiğin sakinleştiği yerde indim taksiye bindim :) evey bunu yaptım :)

Ben size, bu testi bulup geliştiren yakışıklıyı takdim edicektim aslındaaaaaaaaaaaa. Ah bahtı güzel olaydı da 35 yaşında ölmeseydi zavallım, dünya nimetlerinden yararlansaydı(K).

Şaka ve benim agresyonum bi yana, gelişmeleri geliştikçe size aktaracağım lakin şimdi değil. İş hayatının düzenli saatleri benim düzenimi bozuyor, 9 bucukta uykum geliyor akşamları, zorlu bi adaptasyon sürecindeyim sanırım. Erkenden uykum geliyor ama ne uyuyabiliyorum ne de uyanabiliyorum. Hoş, genelde uyuyamadığım ve aklımda 98765432 farklı şey olduğu için, uyanamama gibi bi durum yok.

Neyse, menapozlu kadınlar kadar söylendim sanırım. Güzel şeylerden konuşalım. Sayfamızı HErMAN RORSCHACH süslüuor canlar.Bakın da gözünüz gönlünüz açılsın. Brad de nasıl benziyor di mi?

Eylül 04, 2011

* Düş'lü geçmiş zaman...

adamın biri geliyor
adamın biri öpüyor beni
soluğumu kesiyor
soluğundan öpüyorum
sabah kızılına bürünürken gökyüzü
taksimin ara sokaklarında
biri gelir biri gider diyorsun
hesap tutmuyor, hesaplamayı da bırakıyorsun
O, "herhangi adamın biri" olmuyor sonra "bir O " oluyor
an geliyor, gitmek istiyor
gitmiyor, göndermiyorum, gitmesini de istemiyorum
herkes ve her şey bulanıklaşıyor sonra
odaklayamıyorum hayatı
bir varmış bir yokmuş aslında
ciddiye aldığın hayat masala dönüşüyor o anda
ağır uykudayım diyorum kendimce
karabasanlar basıyor, yağmurlar yağıyor yaz günü
düş kabus oluyor
kayboluyorum düş girdaplarında
yine yağmurlar yağıyor, gözyaşları akıyor, uyanmak istiyorum uykudan
benim görmek istediğim bu değildi diyorum
düşlediğim bu değil
terliyorum
soğuk suğuk terliyorum
adamı bir bulup bir kaybediyorum sanki
üşüyorum, kanıyorum, korkuyorum
o adam öpüyor beni
yaralarımı öpüyor
kırıklarımı topluyor
tenimi okşuyor
o adam öpüyor beni
kabuslardan uyanıp masaldaki prenses oluyorum
tüm ihtişamıyla duruyor adam orada
masala girdik ya, prens oluveriyor bi anda
uyanışlarım ona oluyor, "an"larım ona ve de anladıklarım ona dair
külkedisine dönüşüyorum sonra, başka bir masala dahil oluyoruz
saat gece yarısını bulunca her şey bozulacak biliyoruz
o 'son'a kadar içimizi birbirimizle dolduruyoruz
bakmalara doyamıyoruz
sarılıp uyumalara
gece yarısı uyanmalara
ve de öpmelere uykuda
"bir sevişmek gelmiş
bir daha gitmemişti" diyor cemal süreya
saatler hep gece yarısına çeyrek kala
hep çok ihtiraslı, hep çok hesapsız, hep çok plansız, hep en yalın
adam diyorum
adamsın
ve iyi ki varsın...

5.08.2011' e aittir.

Ayşe

Ağustos 27, 2011

* Daha ne'n olayım senin/ O'nunsuzunum



Mathilda : Léon, sanırım sana bir şekilde aşık oluyorum. Bu başıma ilk kez geliyor, biliyor musun ?

Léon : Daha önce hiç aşık olmadıysan, bunun aşk olduğunu nereden biliyorsun ?

Mathilda : Çünkü hissediyorum...

Léon : Nerede ?

Mathilda : Karnımda... Sıcacık... Önceden hep orada bir yumru olurdu ama şimdi geçti.

Léon : Karnının ağrısının geçtiğine sevindim.



Uyuyamıyorum.
Çikolatayla bile aldatamıyorum seni
Gözlerimin altı fazla şiş
Düşünmemiz gereken bir son olmasaydı keşke
Ama "sonumuz yok" dedik, sonsuz kıldık zaten
Bitmez ama şekil değiştirir.
Oyalanmak istiyorum
Ama neleri sevdiğimi bile unuttum bir an
Ne yapardım ben hafta sonları?
Kaç zamandır senle geçti
Sayısız ve süresiz.
Tüm bunlar anlamsız
Özür dilerim tanrım
Ama bu olanlar çok saçma
Adil değilsin ve bir yerlerde yanlışlık var
Affet, kızgınım biraz.
En sevdiği oyuncağını elinden aldın sanki bu küçük kızın
Daha güzelini mi vereceksin?
Peki, çok bekletecek misin?
Geri alacağın şeyleri verme bana
Hep benimmiş gibi seviyorum.
...

Ağustos 26, 2011

kaç dilek hakkım var?


Gün, aydın olsun. Saf ve içten dilekler kabul olsun. Son iş günündeyiz, evet işe başladım geçtiğimiz pazartesi günü ama yazının konusu değil bu, konusu da yok zaten, bir nevi boşalım diyelim. Evet işe başladım, muhteşem. Çok istediğim bir yerdeyim, kendi ofisimden yazıyorum yazımı da, ancak daha neşeli bi günümde yazasım var iş yazısını. Oysa şimdi zor yutkunuyorum, göğsüme taş oturmuş gibi, güzel uyanamadım, güzel de uyumadım zaten, uyuyamadım. Sabah ezanını duyduğumu hatırlıyorum.

Bu sabah dinlediğim ilk parça bu oldu.

Asık suratlı halimi görmenizi istemem, çekilecek naz değil hakikaten. Yatıp tüm gün tavana bakmak istediğim bir gün bugün.
Annemi, babamı da çok özledim.
Seni de özledim.
Bu gece dileklerim kabul olsa keşke...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...