Ekim 29, 2009

ŞaşKıN DaLi'm

bi adam var,ansızın tanıştığım...tesadüfi bi şekilde yine belki de tesadüflerle karşılaştığım...bi adam var,gözlerini kırptıkça gözlerinden dünyaya yıldızların saçıldığına inandığım...
kendi köşesinde şimdi,hayatı sorguluyor,sevgilisini,geleceğini ve geçmişini...ama bunların adamı değil aslında,kendini kendine kapatmış ...
bikaç yıl öncesindeyim şimdi...ben o adamı dinliyorum...umudunu ,umutsuzluğunu,telaşını,bakışını... an gelir hissederim ki; bütün kitapları okumak istiyorum,bütün sokakları dolaşmak,en güzel aşkları yaşamak,en masum olmak bazen,bazen de en yaramaz...en anlaşılır olmak istiyorum ,bazen de en karmaşık,konuşmadan anlaşmak istiyorum bazen,bazen de hiç durmadan konuşmak... dinlemek de istiyorum , dinleyip başka dünyalara dahil olmak...başka dünyaların hayalleri,rüyaları olmak...birkaç yıl öncesindeyim şimdi...ben o adamı dinliyorum...gözlerinden yıldızlar saçılırken dünyaya, ben bu hislerin hepsini hissediyorum onda...o kadar çoşkulu ki ,aslında birçok şey yapmak istiyor .o kadar çok istiyor ki , belki o yüzden şu an bişey yapamıyor diyorum ve kayboluyorum düşlerinde...uzaklara bakınca keyfinin kaçtığını görüyorum o an,neler geçiyor aklından diyorum,hayallerinin yıkıldığı anı görüyorum bazen... ayaklarımızı denize doğru uzatınca kurulan yeni hayalleri görüyorum...
dali diyorum ben ona,şaşkın dali :) çünkü o kadar derin ve ışıltılı hissettiriyor ki anlattıklarını,bi fark var, ne diye sorsan cevaplayamadığım...gözlerimi dolduruyor umutsuzluğu...hadi diyorum,bugünde kalsın tüm umutsuzluğun,geçmişin,yaraların ve hayal kırıklıkların..istiyorum ki yeniden saçılsın yıldızlar...küçük bi çocuk sanki karşımdaki...yaralarını örtmüş beni dinliyor,dinledikçe güçleniyor ,ben nasıl anlatırsam öyle olacak dünya...ama olacak işte benim anlattığım, senin istediğin gibi olacak.sen şartlara bakmayacaksın,şartlar da senin olacak...inanıyorum ben dali'me; bugün güzel bi gün olacak...her şey güzel olacak...inanıyorum gözlerine ve inanmak mutlu ediyor ve sen mutlu et beni... şaşkın dali'm :)

Ekim 18, 2009

gerçek hayattan sahneler 1

1.çukulata mutluluk verir ve kilo da aldırır; hersey 2 yüzlüdür.
2.kadınların kullandığı kelimelerle erkeklerinki aynı anlamda değildir,yazımı okunuşu aynı olsa da...
3.haftanın sonu nakarat gibi...cumartesi gecesi en sevdiğim kısmı.
4.özledim...
5.elveda demeyi öğrenmek gerek canını acıtsa da...

bu böyle...




Kahvaltının mutlulukla bi ilgisi olmalı,özellikle haftasonuysa...yağmur yağıyorsa ya da güneş içini ısıtıyorsa,çayın mis kokusu çıtır ekmeğinkiyle karışmışşa ve fonda süper bi parça varsa -bazen dingin gittikçe çoşkun-ardından da kahve ve sohbet geliyorsa; evet,o güzel bir gündür...

Dün gece geç bi saatte yatıp sabah 7 buçukta uyanmamın nedeni; ben ve diğer çatlak arkadaşlarımın kahvaltıya olan düşkünlüğü ve bu kahvaltının boğaz köprüsünde geçecek olmasıydı...boğazın yanında, kıyısında değil tam olarak ortasında:) bilmem kaçıncı avrasya maratonu sayesinde gerçekleşecekti bizim hayalimiz,yaklaşık 10 kaçık,millet maratondayken boğaz köprüsünün en güzel manzaralı yer olduğuna kanaat getirdiğimiz noktada duracak;laylaylom, temiz hava ,karşımda manzara tadında kahvaltımızı yapacaktık ama olmadı...sabah erkenden kalkıldı,yağmur sesine inanmak istemezcesine pencereden dışarı bakıldı ve acı manzara karşımızdaydı...2 hafta sonra sınavlar vardı,gözümün biri de hala kapalıydı ve yağmur tüm şiddetiyle yağmaktaydı...kısa bi telefon trafiğinden sonra pijamalar tekrar giyildi,telefonlar kapatıldı. böylelikle planlarımız hayallerimizde ,maraton da başka bahara kaldı:(



Bugün pazar...ve ben onu özledim. kalbime de mantığıma da söz geçirebiliyorum ama farklı zamanlarda.bir şey var,bir şey var adını bilmediğim ama gururum mağlup şimdi karşışında...
ona onca şey söyledikten sonra hiçbir şey olmamış,kalbim hiç kırılmamış ,ben hiç kırmamış gibi gitmek istiyorum elimde şarabımla yanına...beni engelleyen ne? bilmiyorum...

Ekim 17, 2009

ruhumu sarsan da





Sarılmak güzel şey...ağlamak da...

daha gece genç

Tam en sert ve güçlü kararları alabilmişken bir başıma,hiç beklemediğim anda,hiç beklemediğim şekilde karşıma çıkınca tuhaf oldum işte...inanmak ve güvenmek tekrardan denenebilir mi ?

Ekim 15, 2009

Senin adın ne,bana geçiş nesneni söyle :)






Kendime yeni bir şeyler lazımdı...bir çok şeyi içime attığımdan mıdır şu günlerde, yer kalmamış olacak ki artık yazmak istedim ama bunu neden herkes görsün istedim bilmiyorum,üzerinde düşüneceğim:)



teşekkürler sezen :) (biliyosun neden olduğunu)



Bugün ders çok keyifliydi,temel psikopatolojik kavramlar...aslında ondan sonraki de çok keyifliydi -kriminal psikoloji-ama olmadı ders,iptalmişmiş de ben hatırlayamadım hoca geçen derste söylemiş.sabah uyandıgımda nedense kriminale gitmek istemedim önce...ama hocanın karizmatik tavırları gelince aklıma,kendimle çeliştim...iptal olduğunu öğrenince bilemedim nasıl bir duygu içindeyim :) kriminal psikoloji...hep düşünmüşümdür bu konuda...düşünsene her gün gazetenin 3. sayfası hep dolu,çok dolu o kadar dolu ki bazen sıkış sıkış; cinayet,terör,kapkaç(gercı sımdılerde azaldı gibi gibi),tecavüz,intahar,kazalar,cinnetler...........................off içim daraldı yazarken bile...



İstiyorum ki ,bi gün herkes her şeye dikkat etsin,iyi olsun,sevsin,acısın,umut etsin,alttan alsın,şans versin,tekrar düşünsün,toleranslı olsun,gülümsesin hiç tanımadığına bile,gülüp geçsin,pas geçsin,uzun süredir düşünmediği birini düşünsün,sokaktaki bi insanı sevindirsin,kendine bi iyilik yapsın ve en sevdiğine kocaman sarılsın...o 3.sayfa boş kalsın...



çok dağıldı...başka şeydi paylaşmak istediğim ve eğlenceliydi...



bengi hoca bugün bireyin gelişim basamakları ve basamaklara paralel cinsel gelişimi anlattı...freud'un görüşüne göre; ilk basmak 'oral dönem'.anlatacak cok sey var bu dönem hakkında ;ama bugün hoşuma giden kısım çocuğun 'geçiş nesneleri' oldu...çocuk anneyi emme dönemini aşmaya çalışırken kendine başka uğraşlar bulmaya çalısıyor.oral haz kaynağını değiştiriyor.yani ilk zamanlarda -anneyi emdiği dönem -çocuğa göre annenin memesi kendi bedeninin uzantısı gibiymiş bu dönemden sonra kendi bedeninden olmayan bir dış nesneye yöneliyormuş,bu nesne de cocugun sakinleşmesini sağlıyormuş....şeklinde ilerliyordu konu umarım yanlış aktarmamışımdır:) aslında birçok kimse bu dönemin adını bilmez ama dönemi bilir...bir çoğumuzun uyumadan önce yanına aldığı,sinirlendiğinde sakinleşmek için sarıldığı saldırdığı,kimse yoksa da oyun arkadaşına dönen ayıcığı,ördeği,anne kokusu sinmiş bi 'sey' herhangi bi seyi olmustur.bu nesneler yumusak,sıcak ve hos dokulu nesneler olurmus winnicott'a göre...hani biliriz, illaki yanımızda olmasını istediğimiz oyuncaklar,nesneler,adını bile koymadığımız,en değerlimiz vardı ...



dersten beri düşünüyordum benimki neydi diye. aklıma geldi ;benim geçiş nesnem tapalardı sanırım.isme bak ya 'tapa'.



tapa:gazoz,kola şişelerinin kapaklarını taşla ezerek dümdüz yapınca aldığı hal :) simdi googleda arattım da yok öle bişi ya:D tapatipo diye bişey çıktı onu da ben bilmiyorum:D. annemi aradım googledan önce,sordum geçiş nesnemi:



Annem: yok tu senin öyle şeylerin ,çok tatlı sakin çocuktun!!



Ben :iyi de anne kötü bişey değil ki bu



A:hıı o zaman bebeklerin olabilir!



B: :S hani tapalarım vardı?



A:yok o zaman 5 yaşlarındaydın,ay ne güzeldi onlar!



B:öpüyorum anne :)






neyse ,benim tapalarım vardı ama :) sonra bu geçiş nesneleri çocuklukta kalamayabiliyormuş,yani yetişkin olunca da bu nesnelerle oluşan duygusal bağ devam edebiliyormuş...ders çıkışı sordum arkadaşlara 'senin geçiş nesnen neydi,ya seninki,ya sen?'



sevgi pıtırcığı arkadaşlarımdan birinin nesnesi 'annesinin memesi'ymiş,çok zor ayrılmış,her çıplak gördüğünde öpmek istermiş.hala öyle mi ki :)



kod adı laviyenroz'un nesnesi ise hamurmuş,oyun hamuru filan değil ama gidip un-su karışımını hazırlar,mıncıklayıp dururmuş :D



öss'ye hazırlanırken dershanede sıra arkadasım B. aklıma geldi şimdi,bi gün çantasında fular görmüştümve hep gördüm sonra o fuları çantada. annesininmiş,onsuz uyuyamazmış hala,hep annesinin kokusu kokarmış o fular. ama gerçekten de 'anne kokusu diye bişey var ya...hatırladım da annemın terli tişörtlerini bile koklardım ben :) çünkü ter değil 'anne' kokuyordu :) yanlış anlaşılmasın annem benı sevmezdi bende tişörtlerine takılırdım diye bi şey yok gayet sevişgendik biz :) annemi özlediiiiimmmmm :(



ev arkadaşım B.'nin ise bir elbise kuşağıymış geçiş nesnesi,o da kuşaksız uyuyamazmış.atmış annesi kuşağı birgün de,1 hafta ağlamış,uyuyamamış...



yaa böyle işte...hoşuma gitti bu konu,bakalım haftaya neler dolanacak aklımda bu dersten sonra :)









yaz bitmesin ama güneş de yakmasın

...bir günde değişen havalar ve duygular...daha az gülmek istedi canım bugün...hala kaldıramamışken tiril tiril yaz elbiselerimi dolabın karanlık köşelerine,üşümek hoşuma gitmedi bugün...sanırım en iyisi; içime usul usul damlayacak yağmuru izlemek , pencereyi açmak ,ayaklarımı üşüten, tenimi okşayıp giden rüzgarı hissetmek ve güzel bir kahveyle film izlemek şu an...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...