Haziran 29, 2010

Keyifsin İstanbul!

istanbul güzel... istanbul çok güzel ama doğru yerden bakmasını biliyorsan. sabahın kör bi saatinde bir iş/güç görüşmesi için uyandım. taaaaa bağdat caddesine gidecektim, önce büyüdü gözümde yollar ve sabah kalabalığı. metrobuse binecektim ya, mecidiyeköyün o itici karmaşık hali canlanıverdi gözümün önünde. çıktım evden, kulağımda en zıpır parçalar, pazartesi sabahında haftaya gülümsedim çapkın çapkın. müzik güzelleştirir, değiştirir, dönüştürür. kalabalık, kalabalık gibi görünmedi gözüme sadece bir çok farklı insan gördüm. metrobüsle köprüden geçtim, uzaklara baktım, daldım. istanbul! güzelsin işte, zorsun bazen ama alırsın gönlümü, güzelliğin zorluğundan zaten. güçlü kılıyorsun beni ve de çapkın :)

Görüşme çıkışı kapıdaki yakışıklıyla karşılaşma; ve bi + puan daha gider pazartesiye:) Kardeşim geldi istanbula, erken geçtim eve, gün nasıl geçti anlamadım ama attık akşam serinliğinde kendimizi taksime. mangal keyfinde bi güzel adana yedik ama bi yere kadar güzel, adanada adana bi başka; özledim ezmesini, sofrasını, şalgamını. Neyse karınlar doydu, nevizadede biralarımızı yudumladık terasta, sonrasında kısa bir yürüyüş tünele aheste, tam tünel durağına yaklaşırken canlı müzik performansını duyduk ve sesin çağırdığı yere gittik, gördüğüm manzara pek keyifliydi. nostaljik tramvayın arkasına bi tane daha eklemişler ama arkadakinin içinde bi grup canlı performans sergiliyor, biraz durduktan sonra aynı şekilde tüm istiklali dolaştılar, öndeki vagonda yolcular arkada onlar :) ha bi de, tüm sokak çalgıcıları yann tiersen' den bişiler çalıyordu bugün, sözleşmişler gibi :) amelie' den kareler geçti aklımdan... pek keyifliydi, yaz coşkusunu çok güzel anlatıyordu. sonra her yerde festival, konser afişleri görmek de pek keyiflendirdi beni, caz festivali, pink martini ve yann tiersen konseri, opera festivali... temmuz dolu, çoşkulu, tatlı bir yorgunlukla geçecek...

Haziran 25, 2010

efesle nefes almak!

ya o değil de çalıştığın sınavın kötü geçmesi pek fena bi'şeymiş, bugun sezonun ilk ve son bütüne girdim ama dağıldım resmen. hani bi çok sınavda bellidir kesin çıkacak sorular, hoca bin kere anlatır derste, bilirsin onun sorulacağını da ezberlersin ya - en azından bu kez oyle yapmıstım ben-... gel gör ki sorular hayal kırıklığıydı, bi çok kişi ilk yarım saat sonra bıraktı sınavı ve cıktı. bu öğrenme dersi de öyle böyle değildir yani, efsane yani okulda. cuma gunu 15.30 da baslar her sene dersleri, bitiş saatleri yoktur, akşam 8 e kadar sürmüşlüğü var diyorlar ki ben bilmem en fazla 1 bucuk saat kalmışlığım var bu derste lakin oturamıyorum bı saatten fazla, dinleyemıyorum. bir kaç isim var ama hocalardan, saatlerce anlatsa dinlerim...

neyse sınav geçti, evdeyim şimdi, birazdan cıkacagım taksime, eve sarhoş dönmem muhtemel lakin tüm senenin yorgunluğu kaç fındık votkadan sonra geçer bilemiyorum. şimdi evdeyim dedim ya, sandiviçimi hazırladım, dark brown efesle nefes alıyorum sanki. dolapta çok zaman şarap, rakı, votka, likör fazlasıyla olmuştur nadiren bira içeriz ev ahaliis olarak lakin bu kahveli biralar pek bi güzel, şiddetle tavsiye edilir, tabi siz de tatlı içki seviyorsanız... üç nokta koymayı sevıyorum, nokta koyunca bitiverecekmiş gibi geliyor her şey...gece gelince mükemmel sinema sisteminden bir de film izlerim diyorum: başka dilde aşk! izlemekte geç kaldığım bir film, ama gece keyfini çıkaracağım... benim sinema sistemini merak eden, bi kerecik izleyelim diyen varsa :) bi poke yapsın, nişantaşında sinema gecesi düzenleyelim :)

öperim, nokta.

Haziran 24, 2010

Ben şarap içiyorum, doğrudur;
Aklı olan da beni haklı bulur:
İçeceğimi biliyordu Tanrı,
İçmezsem Tanrı yanılmış olur.


ömer hayyam

Haziran 23, 2010

Sabah... hayır sabah değil; sabahın körü- 05.45. delicesine yağan yağmur uyandırdı beni ve penceremden pervasızva girip tenimi okşayıp, sonra aynı bedeni aniden ürperten rüzgar... aylardan haziran ve güney sahillerinden kopup geleli saatler oldu sadece. bronz ten ve delice yağan yağmur, pek hoşuma gitti bu tezat. yağmurda uyumak güzel, gözüm kapalı, polar battaniyemi aradım el yordamıyla, daha sıkı sarıldım, uyumuşum :)

Anamurda' ydım son 10 gündür, sınavları bitirir bitirmez attım kendimi güneye. sakin bir tatil tam da dinlenme odaklı. kitap, deniz, güneş, burnumda güzel güneş kremi kokusu, tenimde tatlı rüzgar, kulağımda renkli şarkılar:)yolunuz düşerse Anamura, Anamurıum' u görmeden gelmeyin derim. zamamnında Bizans ve Selçuklu imparatrlukları hüküm sürmüş, yerleşke kalıntıları hala mevcut, o döneme ait tiyatro sahnesini, hamamı, su depolarını, evleri görmek mümkün hala. biraz yürüdükten sonra el değmemiş, neredeyse hala keşfedilmemiş gibi duran mükemmel deniz karşılıyor beni. hiç bu kadar yüzdüğümü hatırlamıyorum, zaten o kadar açılmışım ki bi ara kumsala ulaşamayacağımı düşündüm, 3 kişiydik ve bu sahile ulaşamama korkusu traji komik bir hal almış, hepimizi sarmıştı. hatta bi ara gülmekten yüzemedik, yatar pozisyona geçtik dinlenmek için :) karaya ulaşan bendim ilk :) anamur öyle bir yer ki tatil beldesi olmasına rağmen pazar günleri marketler kapalı, cumartesinden yapılıyor pazarın alışverişi... bi ara safaride gibi hissettim, evin önünde kocaman ağaçlar var ve bi gün annemle kahve keyfi yaparken, kaplumbağa da gördüm, sincap da, hemen yan tarafta civciv de. ama durun en dehşetini şimdi söyleyeceğim; yan komşunun bahçesi daha gösterişli ve çicekli, böcekli. komşunun küçük kızı çığlık attı, sonra öğrendik ki yılan görmüş!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! tanrım!!!!! birden kalabalık oldu evin önü, kızın babası çıktı yılanı arıyor öldürmek için, bulamadı. sonra bizim üst komşumuz bayan, ayagında çizmeleri(bahçe çizmesi) elinde kürekle atıldı yeşilliklerin üzerine, heyt be dedim, anadolu kadını dedikleri bu olsa gerek dedim. bu arada annemle kalakalmıştık, o gün yılan yakalanamadı, gece zor uyudum ama diğer gün haberi geldi, öldürmüşler. Babam ısrarla o yılanın zehirli olmadığını söyledi, bir kaç kişiden daha duydum bunu ama benim türlerimin yönünü değiştirmesi için yılanın adı yeterdi dogrusu :)

Ve sonunda istanbul, yenilenmiş bir şekilde yeniden... yapmak istediklerimin ve yapmam gerekenlerin listesini yaptım, birbirleriyle yarışıyor ikisi de. çalışıp para kazanmak, staj, dil kursu, sosyal programlar, birkaç dergi görüşmeleri, aldığım kararları teoriden pratiğe geçirme çalışmaları yalnızca bu listedekilerin birkaçı.

okul hayatının getirdiklerinden ve rahatlığından acayip keyif alsam da, bitsin artık da der gibiyim. birkaç yere CV mi bıraktım iş ve staj için. okul bitecek ya seneye, seçim yapmam gerekiyor yöneleceğim temel alan için, o kadar çok şey var ki ilgimi çeken ve yapmak istediğim. sabah kalkıp, topuklu ayakkabılarımı giyip işime gitmek istiyorum, kendi param olsun, kendi emeğim, kendi arabam vs. şimdi tekrar okul dönemine dönersek, biliyorum ki özleyeceğim sırf hava soğuk ya da uykum var diye okula gitmeyişlerimi :) Eyyy çalışan ahali, aydınlat tecrübelerinle bu genci; iş yerinin şık duvarlarında yankılanıp heyecan yaratan topuk sesi mi, patronun sesi mi:) ya patron bensem :) O başka...

Hergün türk kahvesi bi ölçek eklemek demek keyf-i deryaya... ardından kapatılan faldan beklediklerim pek bi heyecanlandırır oldu beni. aşk yeniden, akdenizin tuzu gibi, aşk yeniden :) her şeye nispeten daha umutlu ve mutlu yaz ayları, daha neşeli, daha çoşkulu, daha ben. Yaz şarkıları bile bi başka, kaçtır sıla&ozan doğulu- alain delon'u dinliyorum, pek keyifli :)bir kaç parça daha var böylesi, keyfi yerine getiresi...

Keyife gittim, gelicem :)

Haziran 10, 2010

tutku... tut ki tuttu...


Buna ihtiyacım varmış uzun zaman sonra... uyanınca heyecanlanmaya :) Yaz gelince hep olur zaten bende bu, mutlu uyanırım ama bir de aşk kokusu alıyorsan...ne tatlı bir his bu. karşındakinden bir şey beklemesen bile- hoş ben neler neler bekliyorum :)- bunu hissetmek, hissedebilmek... güne uyanmak, ona uyanmak... kalbim atıyor ama bir başka bu kez.

su an yaptığım şeye de çok ihtiyacım varmış: kahve, çikolata, puro-teşekkür ederim, o kendini bilir- norah jones, ihmal ettiğim blogum... aslında ihmal etmedim, aklımdaydı hep, yazdım ama aktarmadım bazen...

zor bir dönem bugün öğlen son buldu gibi gibi, 'gibi', cünkü bütüm var, hiç bir zaman bu kadar mutluluk verici olmamıştı bütü beklemek. bütü beklemek aslında onu beklemek gibi:) evet, kendisi okuldan, gün ışığım gibi, şu an aptal gibi hissettim, şunları yazarken öyle bi sırıtmışım ki, dışardan kendime baktım güldüm bir de :) ha yoğun bi seneydi çünkü hem benim bölüm gerçekten kastı, derslere hiç giremedim. diceksin ki öğrencisin işin ne ? ama keyfi girmediğim de oldu kabul ediyorum da, başka önceliklerim de vardı, okulda biriktirdiklerinden fazlasını biriktiriyor bazen insan sokakta... bi yandandan yandal programım vardı paralel okuduğum, orda da epey kastılar... ama bitti işte bittiiiiiiiiiiii:) o kadar yoğundum ki şimdi 10 gunluk tatil nasıl iyi gelecek. Boş durmak bana göre değil, şikayet etsem de tatlı şikayetler, tatlı yoğunluk şikayetleri... staj bakıyorum şimdilerde insan kaynakları departmanlarından, hem de para kazanabılecegım dönemlik bir iş, herkese duyurulur :)

gözlerimi kapadım şimdi, 5 yıl sonrasını düşünüyorum. Ah norah, ne güzel söylüyorsun, norah candır :) 5 yıl sonra sabah kalkıyorum, topuklu ayakkabılarım, saçlarım ve evraklarım dosyalarım,insan kaynakları departmanım, ofise/şirkete gidiyorum (mu?); yoksa; kalkıyorum, iyi bir semtte klinik,çocuk gelişiyle ilgilenen uzman psikolog ayşe yıldız(mı)? yoksa, sabah kalkıyorum, hayır kalkmıyorum, 5 dakika daha :) evet karar veremıyorum, hoş karar da vermem gerekmıyor henuz, ama gelip gidiyor işte ara sıra...

tanrım bak yine takıldım ikilemelere ki hala aklıma gelir bazen, 'yan yana'. yan yana bile yan yana yazılmıyor, bu çok komik değil mi :)

valizimi topladım, geceyi bekliyorum. sabah adanaya iniyorum sonrasından emin değilim çünkü özledim bi yandan adanayı ama bir an önce anamura geçip, deniz kum güneş moduna da geçmek istiyorum. deniz kum güneş diyince kulağa güzel geliyor ama istanbul' dan ayrılmak hep hüzün veriyor bana...

sevdiceğim geldi aklıma :)belirsiz, amansız, bir adım ötesi, dönüşü olmayan yol başlasın istiyorum, alsın, sarsın, sevsin, üzsün istiyorum... aslında tüm değeri ben yükleyip fazla değerli kıldığım için kızıyorum kendime, bi yandan da mutlu ediyor beni, beni 'o'na katmak...

dün çok sevdiğim en çıtırından kız arkaşlarımdan birinin yazısını okudum, ayrılmış sevgilisinden, üzüldüm. hoş yalnız kaldı filan değil, elini sallasa ellisi. ama onlarınkisi bi güzel geliyordu bana, müzik gibiydi, yağmuru vardı ama gökkuşağını getiriyordu ardından, yani ben okudukça öyle hissediyordum. O bendim biraz, istekleri arzuları bendendi ve de bekledikleri. onun ilişkisi bitince benden de bir şeyler gitmiş, beklediklerim, istediklerim yarım kalmış gibi hissettim... ama sevdiceğim, seninle başka olsun, tutkumuz tutsun, yağmurda öpüşelim, kırlarda yeşerelim, gökkuşağından kayalım, sarhoş olalım, ağlayalım, hem anlattıklarım anladıklarım ol, hem anlatmadıklarım ve anlayamadıklarım... ama biz birbirimizde anlamlanalım...

şimdi gidiyorum ya, belki sen uykuda olursun, ben de uykun gibi gelirim, karşı koyamayacağın gibi. gidiyorum ya, özlemesi güzel...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...