Mart 21, 2010

sabah güzelce uyanınca, yataktan tek beden kalksam ama işler arttıkça, benden bir ben daha çıksa da işlerin bi' kısmıyla ilgilense, yatarken yine aynı ben olur muyum?
şu sıralar ilgilenmem gereken o kadar çok şey var ki, diceksin ki: - ayşecim, kasma, sırayla yaparsın,biri bitsin biri başlasın! işte bu öneriyle karşılaşınca düşünüyorum da, benim nazım kendime. aslında gayet de mutluyum bu koşturmacadan.
yine bir pazar gecesi... yarın sabah 8.30 da başlayacak yeni gün benim için. bi bakalım neler var haftalık planda: * psikoloji kulubü toplantısı ( başkan oldum da:))
* haftanın 3 günü okul sonrası iş
* AGM2010- nisandaki kongre koşuşturmaları
* yandal dersim
* bakırköydeki şizofreni hastamla görüşme
* üstün zekalılar öğretmenliği/ uygulamalı staj
* latin dansları derslerim
* rağmen söyleşileri
* kulüp yemeği
* erasmus sınavına çalışabilme çalışmaları...
tanrım! bu liste uzayabilir lakin buada sonlandırmak istiyorum. bu ' lakin' kelimesini de seviyorum, biranda beni türk filmlerine götürüyor: ' seni seviyorum ferit, lakin beybabam bu birlikteiği onaylamıyor.' :)
aslında uzun zamandır yazamamamın sebebi, bu yoğunluk. hayatımda ilk defa ajanda aldım kendime ve çantamdan eksik olmuyor hiç, ne muhteşem bir icatmış :)
beni bloguma giriş yaptıran konu da, üstün zekalılar yandal programı çerçevesinde, cuma günleri 2 saat uygulamalı stajımda karşılaştıklarım/öğrendiklerim. ilkokul 2. sınıf öğrencilerinin dersine giriyorum ve çocukları çok seviyorum. 'öğretmenim öğretmenim' diye sarılıyorlar, özlediklerini ifade ediyorlar ya kendilerince, pek hoşuma gidiyor. o kadar çok şey öğreniyorum ki onlardan ve hayran kalıyorum bir kez daha, bir çocuğun zekasına, masumluğuna ve çoçukluğuna...

öğretmenlik... aslında yapmayı düşünmediğim bir meslek ama türkiyedeki durumu beni hep düşündüren. öyle ki, ben en önemli mesleğin ilkokul öğretmenliği olduğunu düşünüyorum, gerçekten, en önemli. düşünsene, karşında tertemiz bir sayfa var, sen çiziyorsun, siliyorsun, resmediyorsun ve sonuçta gerçekten ortaya çıkan senin eserin. çocuk, ana-babasından çok seni görüyor, model alıyor, taklit ediyor...
işlenmemiş bir hazine karşındaki, işledikçe artan... bir tohum var karşında. ya ekip, topragıyla ilgilenip, sevip büyütüyorsun, yeşeriyor sayende; belki doktor oluyor, daha sonra medet umduğun ya da kurutuyorsun, çürütüyorsun o tohumu, seni bıçaklayan oluyor ıssız bir sokakta. bu nedenle en önemli, en yüksek maaşın verilmesi gereken meslek ama ne yazık ki hakettiğini alamıyor türkiyede. şimdi sorsan, kaç kişinin hayali ki öğretmen olmak?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...