Aralık 29, 2009

final dönemi sendromları,yaratıcılıkları,ıvır-zıvırları

sınav dönemlerini seviyorum!?!? ha?!! sınav dönemlerini seviyorum çünkü biraz daha kendime dönüyorum, nöronlarım daha ateşli dans ediyor sanki ama güzergahları farklı:)kesinlikle daha yaratıcı ve pratik oluyorum:)
soru: vize veya final dönemi en çok/sık yaptığınız şey(ler) ?

A) yeni yemek tarifleri denerim
B) içimdeki okuma kurdu saklandığı yerden tüm hızıyla dışarı çıkar,ders kitapları degıl aşk kitapları okurum.
C) aaa şu koltuğu buraya mı çeksem, ya o poster yatagın ustunde daha ıyı durmaz mı?:)
D) aman tanrım dolabım çok dağılmış, ortam bu kadar dağınıkken çalışamam.(2 saat sonra) uff yoruldum okusam da aklımda kalmaz en ıyısı bıraz dınleneyım.
E) ...analistin analizanın geliştirdiği aktarım duygusunu yoruml...- manikürüm gelmiş,gözüme takıldıkça çalışamıyorum:)
F) alo tatlım sende x notu var mı, o gun derse gelmemıstım.hem bıze gelsene bırlıkte daha ıyı calısırız motıve oluruz-malum arkadas gelır.-ya ben bi kahve yapayım da agzımızın tadıyla calısalım!-yaaaaalllllaaaaaannnnnn!
G) ya benim bi elbisem vardı,ne zamandır gıymıyorum,nerdeydi o?... aaaaaaaaaa bu kotumu kaybettım sanıyordum!!!(nasıl yanı:D )
.
.
.

x-y-z) ne baktın,hepsi tanıdık mı geldi :) evet! öpüyorum!

sınav sonuçları açıklanır :
- of ne kıl hoca ya çalıstığım yerden çıkmadı gıtmıs satır aralarını sormuş ya!!
PARDON!??? ÇALIŞTIĞIN YER? SATIR ARASI(ana baslıklardır kesin:))?!!
ya zaten büte girmek en mantıklısı :)

Aralık 27, 2009

sen hiç sen oldun mu?

şimdi sorsam birçok kişiye kendini tanır mıısn diye, garip gelebilir bu soru bir çok kimseye... kaşın gözün huyun suyun değil kastetiğim... aşıkken nasıl bkarsın, bardağı nasıl tutarsın, mukemmel kosuyorsun belki ama serçe parmagından haberdar mısın?
günlük hayatta düşünmeden ve hissetmeden o kadar otomatik yapıyoruz ki birçok şeyi... hangi uzvun ne yaptıgından haberimiz olmuyor ki biri eksik olursa her sey yarım olacak aslında... hissetmekten bahsediyorum... bardağı tutarken bardagı hissetmek, saçını tararken her bir telini hissetmek, öpüşürken nefesi, dudağı, heyecanı, kendini, karşındakini hissetmek, banyoda tüm bedenini hissetmek, içerken her damlanın, ağzından boğazından geçişini hissetmek, yediğin yemeğin her lokmasını en küçük ve detay tada kadar hissetmek, kendi kokunu hissetmek ve her birine yoğunlaşmak... bir şey yaparken ne yaptığının, nasıl yaptığının farkına varınca daha keyifli oluyor her şey ve de daha anlamlı...
iyisi mi,kapat şimdi gözlerini kendin ol tam anlamıyla;saçını, kaşını, gözünü burnunu, dudağını, dişlerini, dilini,küçük dilini, göğsünü, omzunu, elini, kolunu, parmaklarını, göbek deliğini, kalçalarını, cinselliğini,tenini, bacağını, ayağını bi hisset, bi yoğunlaş. hepsini tanı, hepsi senin olsun gerçekten ve sen 'sen' olduğunun, nasıl olduğunun, parçalarının ve bütününün farkına var! kendine bir iyilik yap ve önce kendini tanı...

Aralık 13, 2009

istanbulda yağmurlu bi cumartesi gecesi

kışsa ve güneşin kızıysanız bu havalar gerçekten öldürücü darbe...bi kere havanın 4te kararmasından-hadi canım hava kapalıysa 2 de bile karanlık- kaybediyor bu mevsim ve saat 8 olunca bende gece yarısı olmuş hissi uyandırıyor.sevgili arkadaslarım eger sebepsiz yere agresyon gösteriosam aslında sebepsiz değildir,kötü hava şartları başlı başına bi sebep zaten,mesuliyetini kabul etmiorum;alttan alın,yazı bekleyin söz şen kahkahalarım çınlatacak her yeri:)
yarım saat oldu eve gireli,dışarısı felaket.gecenin başında çok cazip davetlerim vardı, ancak istek olmayınca olmuyor li aslında yok denilecek planlar değildi bunlar:
1.disko kralı'na bi davet
2.studyolive'de gökçe konseri
ama ben naptım,beşiktaşta kahve ve arkadaşın evinde film,dedikodu...evde olmak daha cazip geliyor bu mevsimde...evet evet kışın evde oturmalı yaza hazırlık yapılmalı,bol kitap,bol müzik bol dinlence,kendinle randevu:)
yazın gece çıkmalı,şişenin dibine vurmalı,evin yolu unutulmalı,teras keyifleri yapılmalı:)
şimdi baktım da playlistime; bülent ortaçgil,göksel,45likler,fransızca aşk şarkıları,salt piyano dinletileri ve sıkılmaksızın 'besame mucho'
ama yazın ah yazın...where's the party? daha çok mu var yaza?

Aralık 09, 2009

ÇaRşaMbA,kEnDimLe bAşBaşA;Müzik,kitap,kahve ve biraz da karmaşa...





Bülent Ortaçgil dinlemenin mutluluğu ve huzuruyla başlayan bi gün...
Beyoğlu...bu sabah...esnafın kilitlerini açtığı,yeni iş gününe merhaba dediği saatler.üç farklı tip var sokakta; öğrenci, çalışan, bir işi olmayan aslında ve amaçsızca ne yapacağını bilmeden dolaşan..üçüncü tip şaşkın,öğrenciler neşeli,çalışanların bir çoğu donuk.
Kahvemi yudumluyorum sevdiğim bi cafede köşemde, soyutlamaya çalışırken kendimi içinde bulunduğum andan,diğer dünyalari izliyorum gözlüyorum sonra dönüp kendi hayatıma, sabahıma dönüyorum.

Bir adam geçiyor, yakışıklı...yürüdükçe karanlığı aydınlatıyor sanki.erkeğin sembolü,cinselliğin sembolü,aşkın sembölü ve öyle bir duruşu var ki gücün sembolü...bir şey eksik ama diyorum bir şey eksik...gülmüyor.bana değil kastettiğim,hayata...görmüyorum gözlerinde yeni güne başlamanın sevincini.birçok insan da böyle aslında...


Heyecanlı bence yeni güne başlamak.iki uyku arasında sürprizlerle bizi bekleyen ve geçen zaman.zaman değil aslında geçen,hayat.böyle düşününce daha anlamlı oluyor bi çok şey. hayat...gerçekten ilginç,farklı ve yaşanılası. dünya... gerçekten küçük ama bazen kendini kaybedecek kadar büyük.ve dünya milyonlarca farklı hayata kucak açıyor. tam bunları yazarken defterime, kahvem dökülüyor,toparlanmaya yanmamaya çalışıyorum...kafamı kaldırdığımda bi yakışıklıyla göz göze geliyoruz,kahvem dökülmeseydi bu açıyı yakalayamayacaktık evet.kısa bi andı ve geçti gitti işte ama hoşuma gitti, iyi hissettirdi:) bunlar küçük ve sihirli şeyler bence.insanın o anını hoş kılan sihirli anlar...o kadar küçük ki,bi başkası görmez,bilmez,bilmesi de gerekmez,tarif edilemez belki ama iyi hissettirir...bazen tanımadığım insanlara gülümsemek bende bu etkiyi yaratıyor.
Birçok insan belli bir hayat temposundayken,mutsuz uyanır sabahları.belki hava soğuk-karanlık,belki bezdirici sıcak,belki rüyanın en güzel yeri; ancak hergün bu ilk adım izleniyor gecenin son basamağına ulaşabilmek için. böyle bir mecburiyet,disiplin her neyse böyle bir şey varken işte,daha da zorlaştırır mutsuzluk her şeyi.birkaç cümleyle başlamaya bağlı değişim :'' sevgili yeni gün,merhaba...merhaba çiçek böcek,merhaba marliyn monroe posterim,merhaba yine nefesini boynumda hissederek uyanmayı sevdiğim sevgili...'' ya da ''sevgili kalp atışlarım,ne zarif ritmin var senin ama yalnız...yalnızlık senfonisini mi çalıyor yoksa notalar...nerde senin eşin?belki bugün o gün,belkide değil ama denemeye değer.kalk hazırlan süslen,iyi hisset,bugün de tüm gün senin,dilediğin gibi yaşa...'' her ne umuyorsam ve umduğumu bulmak için arıyorsam ya da o beni arıyorsa belki de en yakındayım ve o güne uyandım belki...mutluluğa yanıyor tüm ışıklar...

Ekim 29, 2009

ŞaşKıN DaLi'm

bi adam var,ansızın tanıştığım...tesadüfi bi şekilde yine belki de tesadüflerle karşılaştığım...bi adam var,gözlerini kırptıkça gözlerinden dünyaya yıldızların saçıldığına inandığım...
kendi köşesinde şimdi,hayatı sorguluyor,sevgilisini,geleceğini ve geçmişini...ama bunların adamı değil aslında,kendini kendine kapatmış ...
bikaç yıl öncesindeyim şimdi...ben o adamı dinliyorum...umudunu ,umutsuzluğunu,telaşını,bakışını... an gelir hissederim ki; bütün kitapları okumak istiyorum,bütün sokakları dolaşmak,en güzel aşkları yaşamak,en masum olmak bazen,bazen de en yaramaz...en anlaşılır olmak istiyorum ,bazen de en karmaşık,konuşmadan anlaşmak istiyorum bazen,bazen de hiç durmadan konuşmak... dinlemek de istiyorum , dinleyip başka dünyalara dahil olmak...başka dünyaların hayalleri,rüyaları olmak...birkaç yıl öncesindeyim şimdi...ben o adamı dinliyorum...gözlerinden yıldızlar saçılırken dünyaya, ben bu hislerin hepsini hissediyorum onda...o kadar çoşkulu ki ,aslında birçok şey yapmak istiyor .o kadar çok istiyor ki , belki o yüzden şu an bişey yapamıyor diyorum ve kayboluyorum düşlerinde...uzaklara bakınca keyfinin kaçtığını görüyorum o an,neler geçiyor aklından diyorum,hayallerinin yıkıldığı anı görüyorum bazen... ayaklarımızı denize doğru uzatınca kurulan yeni hayalleri görüyorum...
dali diyorum ben ona,şaşkın dali :) çünkü o kadar derin ve ışıltılı hissettiriyor ki anlattıklarını,bi fark var, ne diye sorsan cevaplayamadığım...gözlerimi dolduruyor umutsuzluğu...hadi diyorum,bugünde kalsın tüm umutsuzluğun,geçmişin,yaraların ve hayal kırıklıkların..istiyorum ki yeniden saçılsın yıldızlar...küçük bi çocuk sanki karşımdaki...yaralarını örtmüş beni dinliyor,dinledikçe güçleniyor ,ben nasıl anlatırsam öyle olacak dünya...ama olacak işte benim anlattığım, senin istediğin gibi olacak.sen şartlara bakmayacaksın,şartlar da senin olacak...inanıyorum ben dali'me; bugün güzel bi gün olacak...her şey güzel olacak...inanıyorum gözlerine ve inanmak mutlu ediyor ve sen mutlu et beni... şaşkın dali'm :)

Ekim 18, 2009

gerçek hayattan sahneler 1

1.çukulata mutluluk verir ve kilo da aldırır; hersey 2 yüzlüdür.
2.kadınların kullandığı kelimelerle erkeklerinki aynı anlamda değildir,yazımı okunuşu aynı olsa da...
3.haftanın sonu nakarat gibi...cumartesi gecesi en sevdiğim kısmı.
4.özledim...
5.elveda demeyi öğrenmek gerek canını acıtsa da...

bu böyle...




Kahvaltının mutlulukla bi ilgisi olmalı,özellikle haftasonuysa...yağmur yağıyorsa ya da güneş içini ısıtıyorsa,çayın mis kokusu çıtır ekmeğinkiyle karışmışşa ve fonda süper bi parça varsa -bazen dingin gittikçe çoşkun-ardından da kahve ve sohbet geliyorsa; evet,o güzel bir gündür...

Dün gece geç bi saatte yatıp sabah 7 buçukta uyanmamın nedeni; ben ve diğer çatlak arkadaşlarımın kahvaltıya olan düşkünlüğü ve bu kahvaltının boğaz köprüsünde geçecek olmasıydı...boğazın yanında, kıyısında değil tam olarak ortasında:) bilmem kaçıncı avrasya maratonu sayesinde gerçekleşecekti bizim hayalimiz,yaklaşık 10 kaçık,millet maratondayken boğaz köprüsünün en güzel manzaralı yer olduğuna kanaat getirdiğimiz noktada duracak;laylaylom, temiz hava ,karşımda manzara tadında kahvaltımızı yapacaktık ama olmadı...sabah erkenden kalkıldı,yağmur sesine inanmak istemezcesine pencereden dışarı bakıldı ve acı manzara karşımızdaydı...2 hafta sonra sınavlar vardı,gözümün biri de hala kapalıydı ve yağmur tüm şiddetiyle yağmaktaydı...kısa bi telefon trafiğinden sonra pijamalar tekrar giyildi,telefonlar kapatıldı. böylelikle planlarımız hayallerimizde ,maraton da başka bahara kaldı:(



Bugün pazar...ve ben onu özledim. kalbime de mantığıma da söz geçirebiliyorum ama farklı zamanlarda.bir şey var,bir şey var adını bilmediğim ama gururum mağlup şimdi karşışında...
ona onca şey söyledikten sonra hiçbir şey olmamış,kalbim hiç kırılmamış ,ben hiç kırmamış gibi gitmek istiyorum elimde şarabımla yanına...beni engelleyen ne? bilmiyorum...

Ekim 17, 2009

ruhumu sarsan da





Sarılmak güzel şey...ağlamak da...

daha gece genç

Tam en sert ve güçlü kararları alabilmişken bir başıma,hiç beklemediğim anda,hiç beklemediğim şekilde karşıma çıkınca tuhaf oldum işte...inanmak ve güvenmek tekrardan denenebilir mi ?

Ekim 15, 2009

Senin adın ne,bana geçiş nesneni söyle :)






Kendime yeni bir şeyler lazımdı...bir çok şeyi içime attığımdan mıdır şu günlerde, yer kalmamış olacak ki artık yazmak istedim ama bunu neden herkes görsün istedim bilmiyorum,üzerinde düşüneceğim:)



teşekkürler sezen :) (biliyosun neden olduğunu)



Bugün ders çok keyifliydi,temel psikopatolojik kavramlar...aslında ondan sonraki de çok keyifliydi -kriminal psikoloji-ama olmadı ders,iptalmişmiş de ben hatırlayamadım hoca geçen derste söylemiş.sabah uyandıgımda nedense kriminale gitmek istemedim önce...ama hocanın karizmatik tavırları gelince aklıma,kendimle çeliştim...iptal olduğunu öğrenince bilemedim nasıl bir duygu içindeyim :) kriminal psikoloji...hep düşünmüşümdür bu konuda...düşünsene her gün gazetenin 3. sayfası hep dolu,çok dolu o kadar dolu ki bazen sıkış sıkış; cinayet,terör,kapkaç(gercı sımdılerde azaldı gibi gibi),tecavüz,intahar,kazalar,cinnetler...........................off içim daraldı yazarken bile...



İstiyorum ki ,bi gün herkes her şeye dikkat etsin,iyi olsun,sevsin,acısın,umut etsin,alttan alsın,şans versin,tekrar düşünsün,toleranslı olsun,gülümsesin hiç tanımadığına bile,gülüp geçsin,pas geçsin,uzun süredir düşünmediği birini düşünsün,sokaktaki bi insanı sevindirsin,kendine bi iyilik yapsın ve en sevdiğine kocaman sarılsın...o 3.sayfa boş kalsın...



çok dağıldı...başka şeydi paylaşmak istediğim ve eğlenceliydi...



bengi hoca bugün bireyin gelişim basamakları ve basamaklara paralel cinsel gelişimi anlattı...freud'un görüşüne göre; ilk basmak 'oral dönem'.anlatacak cok sey var bu dönem hakkında ;ama bugün hoşuma giden kısım çocuğun 'geçiş nesneleri' oldu...çocuk anneyi emme dönemini aşmaya çalışırken kendine başka uğraşlar bulmaya çalısıyor.oral haz kaynağını değiştiriyor.yani ilk zamanlarda -anneyi emdiği dönem -çocuğa göre annenin memesi kendi bedeninin uzantısı gibiymiş bu dönemden sonra kendi bedeninden olmayan bir dış nesneye yöneliyormuş,bu nesne de cocugun sakinleşmesini sağlıyormuş....şeklinde ilerliyordu konu umarım yanlış aktarmamışımdır:) aslında birçok kimse bu dönemin adını bilmez ama dönemi bilir...bir çoğumuzun uyumadan önce yanına aldığı,sinirlendiğinde sakinleşmek için sarıldığı saldırdığı,kimse yoksa da oyun arkadaşına dönen ayıcığı,ördeği,anne kokusu sinmiş bi 'sey' herhangi bi seyi olmustur.bu nesneler yumusak,sıcak ve hos dokulu nesneler olurmus winnicott'a göre...hani biliriz, illaki yanımızda olmasını istediğimiz oyuncaklar,nesneler,adını bile koymadığımız,en değerlimiz vardı ...



dersten beri düşünüyordum benimki neydi diye. aklıma geldi ;benim geçiş nesnem tapalardı sanırım.isme bak ya 'tapa'.



tapa:gazoz,kola şişelerinin kapaklarını taşla ezerek dümdüz yapınca aldığı hal :) simdi googleda arattım da yok öle bişi ya:D tapatipo diye bişey çıktı onu da ben bilmiyorum:D. annemi aradım googledan önce,sordum geçiş nesnemi:



Annem: yok tu senin öyle şeylerin ,çok tatlı sakin çocuktun!!



Ben :iyi de anne kötü bişey değil ki bu



A:hıı o zaman bebeklerin olabilir!



B: :S hani tapalarım vardı?



A:yok o zaman 5 yaşlarındaydın,ay ne güzeldi onlar!



B:öpüyorum anne :)






neyse ,benim tapalarım vardı ama :) sonra bu geçiş nesneleri çocuklukta kalamayabiliyormuş,yani yetişkin olunca da bu nesnelerle oluşan duygusal bağ devam edebiliyormuş...ders çıkışı sordum arkadaşlara 'senin geçiş nesnen neydi,ya seninki,ya sen?'



sevgi pıtırcığı arkadaşlarımdan birinin nesnesi 'annesinin memesi'ymiş,çok zor ayrılmış,her çıplak gördüğünde öpmek istermiş.hala öyle mi ki :)



kod adı laviyenroz'un nesnesi ise hamurmuş,oyun hamuru filan değil ama gidip un-su karışımını hazırlar,mıncıklayıp dururmuş :D



öss'ye hazırlanırken dershanede sıra arkadasım B. aklıma geldi şimdi,bi gün çantasında fular görmüştümve hep gördüm sonra o fuları çantada. annesininmiş,onsuz uyuyamazmış hala,hep annesinin kokusu kokarmış o fular. ama gerçekten de 'anne kokusu diye bişey var ya...hatırladım da annemın terli tişörtlerini bile koklardım ben :) çünkü ter değil 'anne' kokuyordu :) yanlış anlaşılmasın annem benı sevmezdi bende tişörtlerine takılırdım diye bi şey yok gayet sevişgendik biz :) annemi özlediiiiimmmmm :(



ev arkadaşım B.'nin ise bir elbise kuşağıymış geçiş nesnesi,o da kuşaksız uyuyamazmış.atmış annesi kuşağı birgün de,1 hafta ağlamış,uyuyamamış...



yaa böyle işte...hoşuma gitti bu konu,bakalım haftaya neler dolanacak aklımda bu dersten sonra :)









yaz bitmesin ama güneş de yakmasın

...bir günde değişen havalar ve duygular...daha az gülmek istedi canım bugün...hala kaldıramamışken tiril tiril yaz elbiselerimi dolabın karanlık köşelerine,üşümek hoşuma gitmedi bugün...sanırım en iyisi; içime usul usul damlayacak yağmuru izlemek , pencereyi açmak ,ayaklarımı üşüten, tenimi okşayıp giden rüzgarı hissetmek ve güzel bir kahveyle film izlemek şu an...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...