Haziran 12, 2011

Femmes damnees




Belgesel: Küller ve Kar / Gregory Colbert(tıkla)

"Lanetlenmiş Kadınlar"

Hippolyte, lambaların solgun ışığı vuran
Mindelerlere uzanmış sessizce duruyordu,
Ve toy gençkızlığının perdesini kaldıran
Güçlü okşayışları, dalgın, düşünüyordu.

Sabah uyandığında nasıl başını yolcu
Çevirip mavi ufka bakarsa, tıpkı öyle,
Henüz uzaklardaki gökleri arıyordu
Fırtınalı bir anın ürküttüğü gözlerle.

Ölgün halkalardaki o tembel gözyaşları,
Bitkin, perişan hali, şehvetli üzgün teni,
Hurda silahlar gibi terk edilmiş kolları
Ve her şey süslüyordu narin güzelliğini.

Dişlediği avını öldürmeyip gözleyen
Güçlü bir hayvan gibi, Delphine, eteklerinde,
Dingin ve kıvanç dolu, baktıkça alevlenen
Gözlerini örtmüştü Hippolyte'in üstüne.

Güçlü güzellik ince güzellik önünde diz
Çökmüş ve şarabını içerken utkusunun,
Dermek istercesine ağzından tatlı bir söz,
Uzanıyordu ona doğru, sevdalı, tutkun.

Kurbanının gözünde arıyordu durmadan
Arzunun şakıdığı sessiz ilahileri
Ve uzun ahlar gibi gözkapağından çıkan
Şükran duygularını, o tatlı sözcükleri.

-Dedi: nedir düşüncen, ne dersin olanlara?
Hoyratça soldururlar, Hippolyte, tatlı yürek,
İlk güllerin kutsal adağını o kaba,
O yaban soluklara asla sunmaman gerek.

Benim öpüşüm, akşam, büyük, saydam gölleri
Okşayan susineği gibi yumuşacıktır,
Erkeklerin dudağı saban demiri gibi,
Tekerler gibi oyar, acı izler bırakır;

Atlar, öküzler gibi geçerler üzerinden,
Çiğnenirsin altında insafsız ayakların,
Hippolyte, kızkardeşim, yüzünü bana dön sen,
Ruhumsun, her şeyimsin ve öteki yanımsın,

Kutsal merhem, çevir o yıldızlı gözlerini,
Bir tek bakışın bana yeter, ey tatlı bacım,
Daha loş arzuların kaldırıp perdesini
Sonsuz düşler içinde seni uyutacağım!

Hippolyte genç başını kaldırdı usul usul:
-Pişmanlık duymuyorum, hiç de nankör değilim
Ama, ağır bir akşam yemeği yemiş gibi
Sıkıntılı ve öyle endişe içindeyim.

Sanki kanlı bir ufkun her yandan kapattığı
İşlek, uzun yollara beni sokmak isteyen
O yoğun ve o kara hayalet taburları
Çökmüşçesine ağır bir yük altındayım ben,

Diyebiliyorsan de bana, dehşetim, ruhum,
Yakışıksız, garip bir eylemde bulunduk mu?
Sen meleğim! dedikçe korkudan titriyorum,
Yine de dudaklarım gidiyor sana doğru.

Kalbimin sonsuza dek sahibi, kızkardeşim,
Artık tek düşüncemsin, öyle bakma yüzüme,
Beni yakacakları ateş ve cehennemim,
Günahımın ilki, ilk nedeni olsan bile

Öfkeyle silkeleyip perişan yelesini,
Delphine, demir kürsüde tepinir gibi, birden,
Gözleri çakmak çakmak, güçlü bir sesle, dedi:
-Kim söz edebilirmiş Aşk varken Cehnnemden?

Binlerce lanet olsun, o ilk hayalci kimse,
Lanet o budalaya, o dürüstlük satana,
Çözümsüz ve kısır bir sorunu benimseyip
Aşka dürüstlük denen saçmalığı katana!

Serin ile sıcağı, gündüz ile geceyi
Gizemli bir uyumda görmek isteyen bir kaz,
Bir işe yaramayan inmeli bedenini
Sevda denen o kızıl güneşte ısıtamaz!

Git, istersen aptal bir nişanlı bul kendine;
Kızoğlankız bir kalbi hoyrat öpüşlere sun;
Koşa koşa, dağlanmış göğsünü, bil ki, yine
Bana getireceksin, azapla dolu, solgun...

Bu dünyada herkesin bir tek sahibi vardır!
Çocuk birden acıyla haykırdı: -duyuyorum,
Şu an tüm varlığımda, benliğimde derin bir
Uçurum açılıyor; kalbimdir bu uçurum!

Volkan gibi yakıcı -ve boşluk gibi derin!
Euménide'in, elinde meşale, kanına dek
Yaktığı bu ejderin, bu inleyen yüreğin
Kanmayan susuzluğu dinmiyor, dinmeyecek.

Kopalım bu dünyadan, perdeleri çekelim,
Dinlendirsin öpüşler yorgun yüreğimizi!
Derin göğüslerinde yok olmak, tüm dileğim,
Ve bulmak mezarların uzak serinliğini!

-İnin, durmadan inin, ey acıklı kurbanlar,
İnin, sonsuz, ölümsüz cehennemin yolundan
Uçurumun dibine dalın, orda tüm suçlar
Kamçılanıp göklerden gelmeyen bir rüzgârla

Kaynar, fırtınaların, kasırgaların korkunç
Uğultusunda, koşun en son noktasına dek
Arzuların, ki onlar dinmek bilmeyecek hiç
Cezanız tutkunuzun karşılığı olacak;

Tek serin ışık sızmayacak mahzeninize
Ve işte, yarıklardan, sokak feneri gibi
Yanan kızgın mikroplar giriyor içeriye,
Korkunç kokularıyla kaplıyor gövdenizi.

Kıvancınızın buruk, doyumsuz kısırlığı
Susuzluğu dindirip derinizi geriyor,
Şehvetli teninizin öfkeli rüzgârları
Etinizi bir bayrak misali titretiyor.

İnsanlardan uzakta, gezginler, hükümlüler,
Koşun aç kurtlar gibi çöllere akın akın;
Yazgınızı kendiniz yazın, düzensiz ruhlar,
İçinizde kökleşen sonsuzluktan sakının!

Charles Baudelaire

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...