Eylül 24, 2010

... olmak ya da olmamak mı olmuş tüm mesele?

Seven in İstanbul, in Turkish. bugünün etkinliği buydu. Gerçi dün gece öyle bir gece geçirdim ki, tüm haftaya bedeldi; lakin sabah çok güzel uyandım çabuk toparladım. efendim şöyle ki, nuri alço' yu fazla kaçırmışım( 1 şişe kadar :) ), tek hatırladığım bu, ha bi de gece nasılsam baştan aşağı aynı kostümle uyandım sabah, blazer ceketim de dahil :)

Seven, yedi kadın hakları savaşçısı kadınla yapılan röportajlara dayalı bir dokümanter tiyatro yapıtı.

Bu kadınların yedisi de özgürlük ve adalet uğruna imkansızı başarmış kadınların öyküsü. Yedi tanınmış kültür profili sahne alarak bu kadınlara ses verdiler (Lale Mansur, Ece Temelkuran, Füsun Demirel, Zeynep Eronat, Şevval Sam,Fethiye Çetin,Belçim Bilgin Erdoğan).

Yedi, insan hakları konusunda angajman yaratmaya ve aynı cesaretteki daha çok kadını gerçekliğini paylaşmaya çağıran bir oyun.

Metin çok güzeldi. Şimdi aklımda şu replik kaldı oyundan: ' insan hakları, çok iyi saklanmış bir sır mı?'

proje çok anlamlı, gerekli ve başarılı gerçekten; ama bence eksik yanları vardı. Öncelikle sanki tiyatro okuma provası tadı çok yoğundu, bi ara esner gibi oldum açıkcası. ben biraz daha görsel yatırım bekliyordum. Oysa ne oldu? 7 tane başarılı kadın yan yana, sandalyeye oturdular, hepsi siyah giymiş, arkadaki perde de siyah idi, metni okudular. Dertlerini anlattılar eyvallah, ama olaydı bi kaç aksiyon o siyah perdenin üstünde, eminim daha çarpıcı olurdu her şey.

ordan çıkınca istiklalde bi kahve molası, ama bu kahve molası neredeyse iş toplantısına döndü:) yakında yeni projelerdeyim :)

eve geldim, evimin diğer hatunları internetten dizi izliyorlardı: ' Fatmagülün suçu ne? ' Pek dizi kültürüm yoktur açıkcası, yabancı dizi izliyorum genelde, ama o da düzenli değil. Oturdum izledim biraz,sinirlendim kalktım sonra. Fatmagül köyde yaşayan bir genç kız, nişanlanmış köyün yağız delikanlısıyla. Nişanlısı çalışmak için bi yere gitmiş, kıza zengin şehir piçleri tecavüz etmiş. sonra olayı inceliyor polis, olay yerinde. Tam bu kısımda geçtim ekran başına ve gördüklerim sinirlendirdi beni. Kızın kaynanası olacak kadın; oğluma ben bunu nasıl söylerim, nişanlın kirlendi nasıl derim, diye feryat ediyordu, herkes bin perişan; ama kimsenin tecavüze uğramış kızı, kızın ruhundaki yarayı, red edilişini, kendi suçu olmadığı halde kendini cezalandırılacağını düşündüğü yok. yok namusumuz kirlendi, nasıl bakarız insanların yüzüne?! Ne bencilce bir tutumdur bu!

Tabi türk dizisinin gidişatı belli; nişanlısı red edecek, köy ahalisi kıza uzaylı gibi bakacak, ailesi bile pislik gibi davranacak. Niye? Çünkü; bir kere bekaret gitti ya, artık o zar denen şey yok hani!!! Aman tanrım ya, insanları böyle değerlendirmek ne korkunç. asıl zar, bu zihniyetteki insanlarin beyinleri ve ruhları arasında ki, o da çok kalın bir zor olsa gerek yıllarca delinemeyip de içeriye gün ışığı alamayan.

Bakire, ' olmak ya da olmamak; işte bütün mesele bu' mu dur?? Kaç kitap yazılır bu söze ve neler anlatılır sayfalarca, sayfalarca farklı konu üzerine...

olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu.
düşüncelerimizin katlanması mı güzel,
zalim kaderin yumruklarına,oklarına?
yoksa diretip bela denizlerine karşı
"dur,yeter" demesi mi?
ölmek,uyumak sadece.
ama düşünün ki,uykuda düş görebilir insan!
işte bu kötü.
çünkü ölüm uykusunda,
şu fani bedenden sıyrılıp çıktığımızda,
göreceğimiz rüyalar bizi duraksatır ister-istemez.
yoksa kim katlanırdı zamanın kırbaçlarına,küfürlerine,
zorbanın haksızlığına,kibirli adamın hakaretine?
hor görülen,aşkın acıların,adaletin gecikmesine,
devlet görevlisinin kendini bilmezliğine;
sabırla bekleyen erdemli kişinin,
değersiz insanlardan gördüğü muameleye,
yalın bir hançer darbesiyle hesabı kesilecekken?
kim katlanırdı,bu yorgun yaşamın yükü altında
hormurdanıp terlemeye,
ölümden sonraki bir şeyin korkusu olmasaydı!
sınırlarını geçenin bir daha dönmediği,
o bilinmez ülkenin korkusu kafamızı karıştırıp
bizleri,tanımadığımız dertlere koşup gitmektense,
başımızdakilere katlanmak zorunda bırakmasaydı?
işte bunları düşündükçe
ödlek olup çıkıyoruz hepimiz,
ve işte böyle kararlılığın doğal rengi,
endişenin soluk gölgesiyle bozuluyor;
bulutları hedef alan büyük ve iddialı atılımlar
bu yüzden yörüngesinden sapıyor
ve bir girişim olmaktan çıkıyor adları.

(bkz.: william shakespeare)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...