Ocak 20, 2010

Bu yağan minik romantik beyaz şey kar mı?

'Annecim burda kar yağıyor ve seni çok seviyorum' rehber-annem-gönder. İlkokulda sıraların en arkasında mevsimleri tanıtan afişler/ tablolar olurdu, bilmiyorum hala var mı. Güneyde doğmuş büyümüş biri olaraktan 'kar'la bu afişler aracılığıyla tanıştım, tanıştım dediysek aslında hep yabancıydım :) Sonra kendimce büyüdüm- kendimce büyüdüm diyorum; çünkü küçükken kendimi büyük sanırdım:)- mevsimler değişti, yazın kavrulduk sıcaktan, kışın bir rüzgar esip geçti güneyde ve adı 'kış' oldu. İlkbaharla sonbaharın pek farkı yoktu yazdan. Hiç boğazlı kazagım yoktu, eldivenlerim sadece aksesuardı, uzun harley çizmeler çocukluk hevesiydi... Ben hayatımda 'kar'ı ilk kez lisedeyken gördüm, şimdi cümle içinde tırnak içinde ama hayatta da öyleydi gerçekten! Erciyes'e gezi vardı, kapadokya-peri bacaları sonra. Bu gezilerin amacı sadece ve sadece kardan mahrum kalmış biz güneylileri -haha komik oldu 'biz güneyliler'- karla tanıştırmaktı. Bindik otobüse, az gittik uz gittik, belli tesislerde değil; karı ilk göRdügümüz yerde mola verdik. Tutmayan bir avuç karla kardan adam yapmaya çalıştık, fotograf çektik, yine bir avuç karla kar topu oynamaya çalıştık :) Neyse otele geldiğimizde gerçekten yorulmuştum; lakin karda yürümek- mesafe kısa da olsa- beni oldukça yormuştu. Yine bi hevesle kayaklar kiraladık, düştük, kalktık, kaydık, üşüdük, titredik. Çok ciddi söylüyorum kar soğuğu elimi acı biber kadar yaKmıştı, hala da kar yağınca ve temas edince uzun süre,öyle acır ve yanar ellerim, sebebini anlamış değilim. Dün kar yağınca çok sevindim birden, anneme mesaj attım , gerçi cevap yazmadı ama paylaşmış oldum :). Öyle bir çoşku oluyor işte. Sonra hemen kahve yaptım kendime, perdeleri sonuna kadar açtım, sandalyemi pencerenin yanına çektim ve kitabımı aldım elime- hani böyle bir ritüel var ya:)- mutlu oldum, ta ki akşam dışarı çıkıncaya kadar. Tanrım-ünlem- yürümek ne zor, tehlikeli, küfredilesi! ama o kar... kar ne sevimli, tatlı, beyaz, zarif ve romantik yağarken...
Bu sabah otobüste gördüğüm manzara güzel bir güne merhaba dedirtti. Sarıyer. Sağımda beyaz elbiseli ağaçlar, önümde mavi gözlü istanbul, büyüledi beni... Sonra bir teknenin üstündeki yazıyı okudum 'coastguard'. Aklıma takıldı, düşünmeye başladım. ilkokuldayken ingilizce öğretmeni olmak isterdim, almanca hazırlık okudum lisede ve almanca ağırlıklı yabancı dil eğitimi aldım, zaten ing. öğretmeni olma hayali çok geride kalmıştı, psikolog olcaktım ben, o yolda da ilerliyorum bakalım. Konuyu çarpıtmakta da üstüme yok hani. Hı şuraya bağlayacağım bu almaca eğitim aldım muhabbetini; ben ingilizce düşünemiyorum o yüzden zaten var olan bağlamlardan çok da haberdar değilim, kendim keşfediyorum. Bu guard kelimesi var ya, güvenlik, koruyucu, korumak anlamına filan geliyor sanırım. ordan 'gardını al' deyimi çağrışım yaptı. Gardını al'daki gard = guard mı? ( okunuşu aynı olunca yabancı dilden bu şekilde mi aldık dedim). Sonra aklıma bodyguard filmi geldi karla birlikte, sonra da ineceğim durak :).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...